İstanbul Avrupa Korosu

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

BİRKAÇ gün önce İstanbul Avrupa Korosu’ndan bir konser davetiyesi geldi. Bu ismi ilk defa duyuyorum. Meğer bir süredir İstanbul’da yaşayan Avrupalılar, aralarında bir koro oluşturmuş. Yıl içinde çeşitli konserler vermekteymişler.

Doğrusu sayısız davet içinde buna gidip gitmemekte önce bir tereddüt geçirdim. Davetiyeyi aldığımın ertesi günü telefonla arandım. Sayın Fazilet Paçalıoğlu davetiyenin elime ulaşıp ulaşmadığını sordu. Konsere mutlaka beklediklerini söyledi. O anda tereddütü bir yana bıraktım. Cumartesi akşamı Aya İrini’ye gittim.

Bu mekan beni daima heyecanladıran bir yer olageldi. Aya İrini’deki tarih ve dinsel bir mekanın verdiği huzur duygusu içinde müzik dinlemek bir başka keyif. Bu imkanı İstanbullulara sunma fikri ilk olarak kimin aklına gelmişse kendisine buradan teşekkür etmek istiyorum. Tabii bu geleneği sürdürenlere de teşekkür borcumuz var.

Konserden İzlenimler

O gün konserde Gabriel Faure’nin, Camille Saint-Saens’ın ve Cesar Franck’ın eserleri seslendirildi. Monica Gentina Ünel ve Burak Bilgili solist olarak bu konserde yer aldı. Koroya ve solistlere, şef Stephen Lomas yönetimindeki Lyon Orkestrası eşlik etti. Sanatçılar, bir saati aşkın konserde dinleyicileri müziğe doyurdu.

Doğrusu ben Faure’nin 'Requiem'ini ilk kez burada bir konser ortamında dinledim. Ölüme ilişkin bu müzik türünün iç karartıcılıktan uzak havasını solumaktan mutluluk duydum. Franck’ın çok ünlü 'Panis Angelicus'unun gerçekten adındaki gibi meleklerin ekmeği olduğunu bir kere daha çok iyi anladım. Müziğin güzelliği beni büyüledi.

Neşeli Bir Grup

Aslında burada konserin güzelliğinin ötesinde bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Programdaki isimleri saydım. İstanbul Avrupa Korosu, yaklaşık yüz kişilik bir grup. Hatta biraz daha kalabalıklar. Hepsi aslında müzik dışında başka işlerle meşgul. Mesela beni ısrarla konsere çağıran Fazilet Paçalıoğlu on sekiz yıldır kozmetik ürünleri satan bir mağazayı çalıştırdığını söyledi. Diğer üyeler de gündüzleri çok farklı alanlarda çalışan insanlar. O hiç sevmediğim deyimle, 'boş vakitler'inde ise bir araya gelip müzikle uğraşıyorlar. Böylece ortaya harika bir grup çıkmış bulunuyor. Neşe içinde, keyifle, kendilerini müzik yaparak eğlendirmekteler. Konserleri ise bu neşenin ve keyfin konuklarla paylaşılmasından ibaret gibi geldi bana. Ne güzel!

Sponsorların Önemi

Çok hoşuma giden bir başka nokta da, çıkışta sepetler içine bırakılan bağışlar oldu. Genç kızlar, ellerine birer sepet almış, hiç kimseyi rahatsız etmeden ve incitmeden, koroya yardım etmek isteyip istemediğinizi soruyorlar. Ama işlerin hep bu küçük yardımlarla yürümeyeceği de ortada.

İşte asıl yardımlar bu aşamada ortaya çıkıyor. Konser sırasında yapılan konuşmalardan öğrendiğime göre Alman Lisesi, bu gönüllü amatör sanatçı topluluğuna müzik salonunu açmış. Yıl boyu prova yapmalarını sağlamış. İstanbul’daki Fransız Kültür Enstitüsü ise, Fransa 2000 etkinlikleri vesilesiyle bu yılki konserlerine yardımcı olmuş. Renault ve L’Oreal -ki her ikisi de Fransız şirketleri- bu konserlere ana sponsorluğu kabul etmişler. Onların yanında ise sekiz sponsor daha mevcut. Bunlar Servier, Armada Oteli -sağolasın Kasım Zoto dostum!-, Sanofi-Doğu, Alstom, Bureau Veritas, Gide Lovrette Nouel ve Lafarge.

Sanata destek, sanatın hayatın en güzel uğraşı olduğunu bilen insanlarla bir araya gelince ortaya işte böyle çok güzel şeyler çıkıyor. Güzelden neyi kastettiğimi, bir kere daha altını çizerek belirteyim. Güzellik yüz amatör insanın müzik sevgisiyle bir araya gelip kendilerine müthiş bir eğlence yaratmalarıydı. Asıl örnek alınması gereken tutum bu. Gerisi -yani konser- bu keyfin bizlerle paylaşılmasından ibaretti. Bir amatör performanstan profesyonel konserlerden daha uzun boylu sözetmeme neden olan özellik buydu. İstanbul’da bir cumartesi akşamını böyle keyifle geçirmemizi sağlayan herkese candan teşekkürler...

Kumkapı Akşamları

KONSER çıkışı eşimi alıp sevgili Feridun Ügümü’nün Kumkapı’daki restoranına gittik. Harika bir salata ve nefis bir kalkan tavası yedik. Ben dayanamayıp bir de patlıcan ve biber tavası söyledim.

Kumkapı oldukça canlıydı. Her yerden sanki neşe, sevinç, keyif fışkırıyordu. İçerde küçük bir müzisyen grubu fasıl yapmaktaydı. Altıncı yüzyıldan kalma kilisedeki klasik müzik konserinden çıkıyorsunuz ve beş dakika sonra Kumkapı’da mütevazı balıkçı lokantalarının bulunduğu bir yerde oluyorsunuz. İşte İstanbul’u cazip kılan bir başka nokta da bu çeşitlilik.

Kumkapı’da sokak şarkıcılarının renkli ve biraz da gürültülü musikisi ile çılgınca eğlenen ve bu arada mezelerle ağzını tatlandırıp içki ile üzerindeki bütün elektriği atmaya çalışan insanlar var burada. Aya İrini’dekinden bambaşka bir dünyadayım şimdi de.

Değişen Kumkapı

Kumkapı eskiden balıkçıların yoğun olarak bulunduğu bir semtmiş. Buradaki ana caddede balıkçı malzemesi satan dükkanlar bu günlerden kalma bir anıyı hala canlı tutuyor. Yine de artık o günlerin geride kaldığı ortada. Kumkapı artık bir balık lokantaları semti. Hatta uzun zamandır bu böyle.

Kumkapı’nın mütevazi havası, bu semtin üzerinde çöküp kalmış. Belki de bir balıkçı mekanı olmasıyla bağlantılı olarak bu yüzden burada balık ve deniz ürünleri gibi bizde hep pahalı olagelmiş yiyecekler her zaman makul fiyatlara satılmış. Böylece bir gelenek oluşmuş.

Geçtiğimiz yıllarda bu geleneğin müşteri aleyhine istismar edildiğini görür ve üzülürdüm. Kapıdaki çığırtkanlar, insanı neredeyse diken üzerinde tutan seyyar satıcılar ve varlıklarından daima rahatsız olduğum değnekciler bunların başında gelirdi.

Feridun Ügümü, artık Kumkapı’daki lokantacılar derneğinin işi ciddiye alıp Eminönü Belediyesi ile işbirliğine gidip ortalığa bir çeki düzen getirdiğini anlattı. Gerçekten görünen de oydu. Otopark artık bir belediye işletmesi olmuş. Lokantaların önündeki çığırtkanlar ortadan çekilmiş. Seyyar satıcılar azalmış. Olanlar da belli kişiler. Mesela midye dolmacılar hala mevcut. Ama varlıkları insanı rahatsız etmediği gibi buranın yerel rengini tamamlıyorlar.

Umarım Kumkapı’daki bu olumlu değişim devam eder, kazanılanlar yitirilmez. Hele bir de turizmde gözle görülür gelişme süregiderse Kumkapı orta gelir grupları için bir cennet haline dönüşecek. İnşallah böyle olur.

Yazarın Tüm Yazıları