İşadamı-belediye başkanı

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Adnan Polat'ın adaylığı ile ilgili yazıya çok destek geldi.

Seçmen, işadamlarına sempatik bakmıyor.

Bunları söylerken ciddi gerekçelerim vardı.

Böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi halinde birinci ve iyi ihtimal, belediye başkanının kendi şirketlerini büsbütün kent hayatından uzak tutması. Hiçbir ihaleye girmemesi.

Kolayca görüleceği gibi bu olacak iş değil. Üstelik, diğer katılımcılar arasında rekabet yaratıyor, iyi teklif veriyorsa niye bu şirketler ihale dışı kalsın?

İkinci ve kötü ihtimal, işadamı-belediye başkanının şirketlerinin ihaleleri kazanıp işi almaları. O zaman bu kazancın altında çapanoğlu aranmayacak mı?

İşadamının gönlü tatlı ihaleleri bırakmaya yanaşacak mı?

Bu durumların yaratacığı ağır ahlaki sorunların altından nasıl kalkılır?

O yüzden aklı başında işadamları siyasetten uzak durmaya çalışıyor. Koç ailesinin üçüncü kuşak temsilcileri, ''işadamlarının siyaset içinde yeri yok'' diye açık açık söylüyorlar. Geçenlerde Selçuk Yaşar da, aynı yolda çok açık bir mesaj verdi.

Bir önceki seçimlerden hemen önce Sakıp Sabancı ile bir Paris dönüşünde uçakta uzun uzun bunu tartışmıştık. Sakıp Bey'in gönlü İstanbul Belediye Başkanlığındaydı. Kendisine ciddi teklifler de vardı. Ama sağduyusu bu teklifi bir işadamı olarak kabul etmemesi gerektiğini söylüyordu. Sağduyusuna uydu ve teklifi reddetti.

Bence işin doğrusu da bu.

İşadamları siyasetten uzak durmalı. Çünkü barutla ateş birarada olmaz. Olursa, patlama kaçınılmaz bir hale gelir.

Apo, göç ve İstanbul

İstanbul'un sorunları ile Apo'nun yakalanması arasında ciddi bir ilişki var. Çünkü göç İstanbul'un en önemli sorunlarından biri. Göç edenler içinde de son on beş yılda Doğu'dan gelenler çok önemli bir yer tutmakta.

Dün akşam Kanal D'de Arena'nın özel programını seyrettim. Orada söylenenler, sevinci kısa zamanda akılla yönlendirilmiş bir eylem planına çevirmemiz gereğini hatırlattı.

Beni asıl PKK ile mücadele için son on beş yılda harcanan on beş milyar dolar etkiledi.

Apo'nun yakalanmış olması elbette işin sonu değil. Olsa olsa, sonun başlangıcı. Türkiye oyunu iyi oynarsa son gelmekte gecikmeyecek. Bunu herkes görüyor.

Siyasetçiler ise, Doğu için adım atmanın tam zamanı olduğunu kavradıkları yolunda mesaj veriyorlar.

Şimdi, PKK ile mücadeleye ayrılan bütçe Doğu'nun kalkınması için harcanırsa olacakları seyredin. Bence bunun ilk etkisi, dalga dalga ülkenin batısını vuran göç dalgasının azalması olacak.

İstanbul'un taşının, toprağının altın olduğu dünün lafı değil. Ama kimse de özellikle son on beş yılda durduk yerde kütlesel göçlerin olduğunu söyleyemez.

Sözün özü: Doğu sorununun çözülmeye yüz tuttuğunu gösterir işaretleri vermeye başlamasıyla İstanbul artık eskisi kadar büyük göç almayacak. Belki küçük ölçekte bir geriye göç bile olabilir.

Böylece İstanbul'da kentin kaldıramadığı yük azalacak. Kentte doğru dürüst hizmet alabilen gerçek kentliler oturmaya başlayacak.

Sizce de bu çok önemli bir gelişme değil mi?

Biraz özen

Son günlerde üzerimizde bir sallapatilik var. Yazdığımıza, çizdiğimize, söylediğimize, hatta giydiğimize dikkat ettiğimiz yok.

Birkaç gün önce bir gazetede Mona Lisa tablosunun altına kolajla yapıştırılmış iki bacak vardı ve resimaltında koşan Madonna'dan söz ediliyordu. Madonna ile Mona Lisa'yı karıştıran meslektaşım vahim bir hata yapmış. Daha vahimi, bunu kimse düzeltmemiş.

Televizyonda havucun sağlığa yararları üzerine, beş paralık haber değeri olmayan bir safsata on dakika gösterildi. Ekranlarda beş saniye kadar bir havuç illüstrasyonu yer aldı. Zamanın kalanı bikinili kızlarla dolduruldu. Anlayan beri gelsin!

Film dublajlarında bir ''siyah kravat'' lafı sürüp gidiyor. İngilizce'den kelime kelime çevrilirse söylenen doğru. Ama bunun Türkçe'de bir anlamı yok. Olmaması da normal. Çünkü ''siyah kravat'', ''smokin'' demek. Öyle söylenmeyince de kimse bir şey anlamıyor.

Smokin deyince aklıma geldi. İstanbul'un en şık ''siyah kravatlı''(!) davetlerinde smokinli beyler görüyorum. Altlarında delikli pabuçlarıyla salına salına geziyorlar. Smokinin altına siyah rugan ayakkabı giyileceğini kendilerine hiç söyleyen olmamış mı acaba?

Yazarın Tüm Yazıları