Paylaş
ÇARŞAMBA günkü Hürriyet-İstanbul’da önemli bir kent projesinin müjdesi vardı. Ersin Kalkan, haberinde Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde başlatılan 'İstanbul’u Giydirelim' kampanyasının yeniden canlandığını yazıyordu.
Hatırlanacağı üzere proje, seçim kampanyası sırasında Mustafa Sarıgül tarafından ortaya atılmıştı. Sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi projeyi beğendi ve sahiplendi.
Ali Müfit Gürtuna bütün ilçe belediye başkanlarını yanına alarak kampanyayı başlattı.
Araya deprem felaketi girdi.
Şimdi kampanya tekrar gündemde.
BİMTAŞ Fatih’te Fevzipaşa Caddesi ile Eyüp’te İslam Paşa ve Fahri Korutürk caddelerini; Tarihi Çevreyi Koruma Müdürlüğü Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi’ni; İSTON Kadıköy’de İskele Meydanı, Altıyol, Altıyol Meydanı, Bahariye Caddesi ve Moda Yokuşu’nu; Üsküdar’da Doğancılar Yokuşu, Hakimiyeti Milliye Caddesi, Halk Caddesi ve Tıbbiye Caddesi’ni; Beyoğlu’nda Taksim ve Refik Saydam Caddesi’ni; KİPTAŞ ise Şişli’de Halaskargazi Caddesi ile Kadıköy’de Bağdat Caddesi’ni düzenlemeyi üstlenmiş.
* * *
Cadde ve meydan seçimleri harika.
Bunlar İstanbul’un gerçekten atardamarları, gözbebekleri...
Seçimi kim yaptıysa, on ikiden isabet ettirmiş.
Bu yerlerin adını tekrar yazmamdaki amaç, buralarda yaşayanları bu projeye sahip çıkmaya çağırmak.
Sorumluluklar paylaştırılmış. Sözkonusu kuruluşlar yapımı, Büyükşehir Belediyesi koordinasyonu üstlenmiş. Yani adresler belli.
Eğer iş aksarsa, sivil girişimler hem işi takip etmeli, hem hesap sormalı, hem de yardımcı olmalı.
* * *
Bu proje gerçekleştiğinde İstanbul’un elinin yüzünün iyiden iyiye değişeceğine yürekten inanıyorum.
Uzun süre Beyoğlu’nda oturdum. Oradaki restorasyonların en azından İstiklal Caddesi’ni nasıl güzelleştirdiğine tanık oldum.
Ancak başlıktaki 'giydirme' sözü midemi bulandırmadı desem yalan olur.
Çünkü bu konuda kötü örnekler de var. Kötü örneklerin en iyilerinden birisi ise İstiklal Caddesi üzerindeki Aksanat.
Mimar değilim. Ama gözüm de kör değil. İyi kötü bir estetik görüş sahibiyim. Aksanat’taki mimari uygulamayı en azından beğenmediğimi söyleyebilirim.
Bir de geçenlerde okuduğum bir kitapta bununla ilgili bir mimarın görüşleri beni daha kuşkucu yaptı.
Merak ediyorsanız, onları da aşağıda bulabilirsiniz.
Aksanat
Mustafa İzberk, yazılarını çeşitli dergi ve gazetelerden bildiğim bir isimdi.
Kendisi birçok projenin altında imzası bulunan bir mimar. Konunun meraklıları onu bir karikatürist olarak da tanır.
Ama İzberk’in en önemli vasfı, gerçek bir İstanbullu ve bir İstanbul dostu olması.
Mustafa İzberk, son günlerde yazılarını 'Dünya Mirası İstanbul' adlı bir kitapta kısman de olsa topladı.
Aşağıdaki alıntı, bu kitapta yer alan 'Stinbolin: Kente Doğru' makalesinden bir bölüm.
Bakalım İstanbul dostu mimarımız binaların giydirilmesi hakkında neler söylemiş...
* * *
'Aksanat yapısından yola çıkarak 'kent'e varmaya çalışacağım.' Diyor İzberk.
Ve şöyle devam ediyor...
'Bunun için çalışmalarımda çokça uyguladığım ’çözümleyici’ yöntemi kullanacağım.
Bir kez, bu yapı üçüncü sınıf kapsamının (yazar eski eserler tasnifinden sözediyor. T.Ş.) dışında ve tekil bir sıra ile gösterilmektedir.
Bu yapıda sorunların ’dekor’ düzeyinde çözülmesine öncelik verildiğini, ’mimarlık’ düzeyinde ele alışın ise yeterli olmadığını görmekteyiz.
1, 2 ve 3. Kat yüzleri özgün olarak korunurken, yer katı yüzünün değiştiğini izliyoruz.
3. kattan sonraki ’aluminyum giysi’ ile öğelerin üçe çıkması sonucu, yapının anlamına getirilmek istenen ’karşıtlık’ ortadan kalkıyor.
Bunun yanında, ’giysi’nin geniş bir alan oluşturacak biçimde özellikle dar sokağa taşması düşündürücüdür.'
* * *
Aksanat örneği burada bitiyor. Sorunlar ise devam etmekte.
Mustafa İzberk günümüzde azçok bir benzerliği sürdüren geleneğin yerine yetenekli mimarlarla yeteneksizler arasındaki uçurumun oluşmasına dikkat çekiyor. Ardından da şunları söylüyor...
'Bütün bunlar gözönüne getirildiğinde, korunması gereken caddenin, giderek kentsel sit’in düşey boyutta, 'ikili' bir fiziksel yapılaşması ortaya çıkacaktır. Altta eski taş -ya da tahta- yapılar; üstte yeni aluminyum -ya da ayna- yapılar...'
* * *
'Sorun bu kadarla da bitmez' diyor Mustafa İzberk.
'Kentlerimizde maymun iştahlı bir yeni gelenek vardır. Özellikle tecim bölgelerinde yer katları, birkaç yılda bir dekorcuların ve dükkancıların beğenilerine göre yüz değiştirir. Taş bir 19. yüzyıl yüzü altında, renkli plastik ya da paslanmaz -kimi zaman paslanır- çelik kaplama yüzler...'
* * *
Mustafa İzberk’i okudukça bu işin çok ciddi boyutları olduğunu görüyor insan. Girişimlerin iyi niyetli olmasının yeterli olmadığını farkediyorsunuz.
İngilizlerin atasözünü unutmayalım: Cehenneme giden yol, iyiniyet taşlarından örülmüştür...
Hayvan sevgisi
Sokaktaki dostlarımızla ilgili tartışmaya bir nokta koymak mümkün olmuyor. Gelen mektuplar, telefonlar, dost uyarıları o kadar çok ki!
Oysa yerimiz dar değilse bile sınırlı. Güncel sorunlar hemen yazılıp çizilmezse okuyucuya haksızlık edilmiş oluyor. Aktüaliteyi kaçırmamak gazetecinin başlıca görevi ve -ne yalan söyleyeyim ki- aynı zamanda endişesi de.
İstanbul’un tarih boyunca gündeminden hiç düşmemiş olan 'sokaktaki dostlarımız'la ilgili gündemi sürdürmeye devam edeceğim. Çünkü aslında bu soruna -ki ortada bir sorun olduğu konusunda herkes müttefik, ancak 'sorun'un tanımı farklı- ancak geniş bir kamuoyu oluşturarak çözüm bulabiliriz.
Görüşlerinizi yollayın. Ortak bir kamuoyu böyle oluşabilir. Eskilerin deyimiyle, gerçeğin güneşi düşüncelerin çarpışmasıyla ortaya çıkacak.
Paylaş