Dolmabahçe Sarayı

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

DOLMABAHÇE Sarayı’nın duvarları ile ilgili tartışmaya sonunda bir uzman cevabı geldi.

Ali Esad Göksel, bu kente karşı her zaman sevgiyle bağlı olan bir dostum. Mesleki duyarlığını ve kent sorumluluğunu yansıtan bir mektup yollamış.

Sözü fazla uzatmadan bu uzman görüşünü dinleyelim...

Uzman görüşü

Ali Esad Göksel’in tartışmamız dolayısıyla gönderdiği mektup aynen şöyle...

‘Sevgili Tuğrul,

Dolmabahçe Duvarları ile ilgili değerlendirmenin bu denli kestirmeden, biraz da reaksiyoner bir kolaycılıkla yıkıma ulaşması beni şaşırttı.

Allah’tan dedim, bu ülkede Koruma Kurulları tezcanlıları hayatından bezdirecek bir letarji ile maluller. Allah’tan ...

İkimizin de ilgilendiği diğer bir konudan örnek vermek gerekirse

Dolmabahçe Sarayı beceriksiz bir gösteriş hevesi içinde yapılmış bol kremalı bir pastayı andırır. Birkaç güzel ve mütevazı köşesinden birisi o yola benzersiz bir eda kattığına inandığım duvarlarıdır. İnsanlar acaba televole programlarının herşeyi her an görmeliyiz pompalamaları ile mi araba ile geçerken de bu rüküş kremadan nemalanmak istiyorlar?

Senin ne denli zevki selim sahibi olduğunu bilirim. Gel şu yıkım işine hem özel, hem de resmi sektörün son 10 yıldır her an yeni bir marifet sergilediği Dolmabahçe Vadisindeki 'anıt eserlerden' başlamayı düşleyelim.’

İşte bize yeni tartışma konusu...

BJK imaj yıkama fabrikası

BAŞLIĞIN sonuna aslında son günlerin moda deyimiyle, 'mi acaba?' takısı gerekiyordu.

Silivri’de kendi adını taşıyan tuğla fabrikasında dayak korkusuyla çalıştırılan köle çocukların 'efendisi' Ahmet Hamoğlu, bilindiği gibi Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün asbaşkanı.

Bu sıfatıyla gazetelerin spor sayfalarında, televizyon ekranlarında boyuna arzı endam etmekte.

Yeni kartvizitinin kendisine büyük prestij sağladığı da ayan beyan görülüyor.

Sorum, son derece onurlu bir geçmişi olan ve spor dünyamızda saygın bir yeri bulunan Beşiktaş Kulübü’nün yöneticilerine. Bu programı seyrettiniz mi? Seyrettiyseniz, asbaşkanınız hakkında ne gibi bir işlem yaptınız?

Yoksa Beşiktaş Jimnastik Kulübü, köle tacirlerinin imaj yıkama fabrikası mı?

İlginç bir pazarlama yöntemi

HAFTA sonunda Boğaz’da eşimle bir yürüyüş yaptım.

Yol boyunca binlerce kişi elinde oltasıyla balık avına çıkmıştı. Çok güzel bir görüntüydü.

Sanırım şu günlerde büyük bir balık akını var İstanbul’a.

Bunu yine Boğaz kıyısındaki sayısız balık satıcısından da anlamak mümkün.

Bunlardan birisi, 'bayat balıklarım var' diye bağrıyordu.

İster istemez ilgimizi çekti.

Balıklar asla söylediği gibi bayat falan değildi. Aksine neredeyse oynuyorlardı.

Ama bu amatör reklam anlayışı sayesinde, balıkçı çok kişinin ilgisini tezgahına yönlendirmeyi de başarıyordu.

Satışları çok iyiydi.

Bu reklam sloganı gerçekten müthiş bir buluştu!

Belediye’ye teşekkür

GEÇEN hafta içinde Büyükşehir Belediyesi 4. Levent Metro İstasyonu’nu da hizmete soktu.

İstanbul’un kördüğüme dönüşmüş trafiği açısından önemli bir aşamaydı.

İlgililerin tümüne teşekkür ediyorum.

Ancak, geride hala bekleyen sorunlar var.

Birincisi metronun hálá doğru dürüst bir tiriaj istasyonu olmaması geliyor.

Bir de bu hizmet en kısa zamanda ciddi bir yerleşim bölgesi olan Maslak’a kadar uzatılmalı.

Bu konuya tekrar döneceğiz.

Oktay Kurtböke’yi anarken

İNSANLARIN minnet ve şükran duygularına sahip olmasını çok önemserim. Çünkü her ikisi de bizi insan yapan önemli özelliklerdendir.

Bu mesleğe girmeme, gazeteciliği sevmeme yol açanların başında sevgili Oktay Kurtböke gelir.

Hiç şüphesiz, bu meslek konusunda kendisinden çok şey öğrendim. Ancak bu kadar söylersem eksik kalır. Oktay Ağabey bana aynı zamanda iyi bir yöneticinin en önemli görevlerinden birinin doğru insanları devşirmek olduğunu da öğretti.

Ayrıca kendi dürüst ve pırıl pırıl yaşama biçimiyle benim için eşsiz bir örnek oluşturdu.

Bunların tümü için kendisine hayatım boyunca şükran ve minnet duymaya devam edeceğim.

Bir yıl önce onu kaybetmiş olmamızdan dolayı gerçekten çok üzgünüm.

Türkiye’nin çoktandır görülmemiş bu dürüstlük savaşını onun da görmesini ne kadar isterdim!

İstanbul’da çocuk köleler

BİRKAÇ gündür Kanal D’de seyrettiğim bir programın etkisindeyim.

Özel haber programında, Silivri’deki bir tuğla fabrikasında çalıştırılan çocukların perişanlığı ekrana yansıtıldı. Aralarında, belki inanmayacaksınız ama, sekiz -evet doğru okudunuz, sekiz- yaşında olanlar bile vardı. Programda, çavuşların dayağı ile çalışmaya zorlanan, körpecik vücutları ağır işkenceler altında tutulan bizim çocuklarımızdan söz ediliyordu.

Üstelik bütün bunlar, İstanbul’un göbeği sayılmasa bile, bir ilçesi olan Silivri’de yaşanmaktaydı.

Yaşanan her şey de ekranda açık seçik görüldü.

Köle taciri

Bu iğrenç görüntülerin çekildiği tuğla fabrikası, Ahmet Hamoğlu’na ait. Kendisine durum sorulduğunda, büsbütün inkar edemedi. 'Haberim yok' bile diyemeyip, 'ben fabrika yöneticilerine çocuk çalıştırmayın dedim' yollu bir savunma geliştirdi. Tabii buna inanacak saf birini bulacağını umdu herhalde.

Ahmet Hamoğlu açıkca köle ticareti yapmakta. Hem de bu köleler çocuklardan seçilmekte.

İşin ilginç yanı ise, bu köle tacirinin birkaç hafta önce devletten devraldığı Kızkulesi’ni büyük bir tantana ile açan kişi olması. Böylece İstanbul’un kültürüne sahip çıktığı görüntüsünü vermeye çalışmıştı.

Hamoğlu’na İstanbul’un gözbebeği bir eseri teslim edenler de acaba bu programı seyretti mi, çok merak ediyorum.

Tabii ilgili kurumların ve başta İstanbul Valiliği’nin duruma müdahele edip etmediği de ayrı bir merak konusu.

TEL: 677 04 25

FAKS: 677 04 21

E-MAİL: tsavkay@hurriyet.com.tr

Yazarın Tüm Yazıları