Boğaziçi’nin Korunması

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

GÜNDEM bazen aniden oluşuyor. Boğaziçi’ndeki kaçak villaların yıkımı kararı da öyle oldu.

İşin doğrusu, ortada bir karardan çok, yaptırım temennisi var. Temenni Devlet Denetleme Kurulu’na ait. Kamuoyuna Cumhurbaşkanı’nın isteği olarak aktarıldı.

Karar yerine temenniden söz etmem garip karşılanmasın, zira yıkılması öngörülen villaların bazıları için on beş yıl öncesine ait kararlar mevcut.

Konu apaçık ortada.

Boğaziçi eşsiz bir güzellik ve herkesin ev yapıp oturamayacağı kadar da küçük bir alan. Doğrusu bu güzelliğin ortak olarak tadının çıkartılabilmesi. Bu nedenle Boğaziçi’nin bir 'öngörünüm bölgesi' mevcut. Kamu otoritesi, kamu yararına bu bölgeye yapı yasağı koymuş.

Güç Bende Diyenler

Bir de ortada kendine kamu gücünün üzerinde güç ve iktidar vehmedenler var.

Sarıyer’deki Mesan Konutları’nın sahipleri, aynı yerdeki meşhur Uyum Kooperatifi’nin ortakları, ALSİT’in sahip ve yetkilileri, Çengelköy’deki EMKO’nun sahipleri ve nihayet Güven Sazak, Numan Parlak, Tarık Sekmen, Saniye Tüzmen gibi kişiler kendilerini yasal düzenlemelerin üzerinde sayıp villalarını kondurmuşlar yasak bölgeye.

Gazeteler Bedrettin Dalan, Nurettin Sözen ve Recep Tayyip Erdoğan dönemlerinde çeşitli yıkım kararları alındığını yazıyor.

Ne hikmetse, bu kararların pek azı uygulanabilmiş. Dosyalar rafta bekliyor.

Şimdi Devlet Denetleme Kurulu Boğaziçi İmar Müdürlüğü’ne 'yıkın bu yapıları' diyen bir rapor yolluyor.

1980’lerde hız kazanan bu rezaleti durdurmak için bir şans daha kapımıza geliyor.

Bakalım el mi yaman, bey mi yaman görülecek.

Niçin Yıkılmalılar?

Boğaziçi’nin öngörünüm bölgesine yapılan kaçak yapılar hakkında düşüncem çok açık: Derhal yıkılmalılar!

Çünkü burada açıkça bir kamu otoritesine karşı kalkışma var. Açıkcası adamlar 'kanun manun dinlemeyiz' diyorlar. Bu kabuledilemez bir tutum.

Sonra kamu yararı beni bağlamaz anlayışı var. Buraya kaçak yapı yapmakla, 'milletin yararı da neymiş, önce benim kişisel keyfim gelir. Altta kalanın canı çıksın' demek arasında bir fark göremiyorum.

O yüzden belki de bazen nasıl iki kez idam cezası veriliyorsa, burada da belki iki kez yıkım kararı verilmeli. Pratik bir yararı olmasa bile, sırf kamu vicdanını yatıştırmak için böyle yapılmalı.

Farklı Bir Görüş

Ben böyle diyorum ama, basında farklı görüşler de var.

Sabah’ta İlker Sarıer, 'Yıkmayın' diye başlık atmış.

Boğaziçi’ndeki kaçak yapıların yıkılacağını okuyunca tüylerinin ürperdiğini yazıyor. Ardından da, bir yanlış anlamayı önlemek üzere, 'orada villam millam olmadığı halde' diye ekliyor.

İlk itiraz 'bu villalara dökülen trilyonlarca liralık maddi değer ve harcanan emek,yıkım yüzünden heba olmayacak mı?' denerek dile getirilmekte.

İkinci itiraz ise, kanuna aykırılığın gözden geçirilmesini içeriyor. Sarıer, 'belki kanunlar hayata aykırıdır' diyor.

En son olarak da, 'madem kanundışı villalar yıkılacak, kanundışı gecekondular da yıkılmalı o zaman' deniyor.

Bir İstanbul gazetesi yazarı olarak cevap vereyim.

1. Boğaziçi’ndeki kaçak yapılaşma konusunda söz söylemek için orada villamız olması gerekmez. Sade vatandaş olarak, yeşil alanıma ve manzarama şekerli

vatandaşlarca yapılmış bir tecavüz varsa, söz hakkım doğmuş demektir.

2. Yıkım gerçekleşirse, bu villalara dökülen trilyonlarca liralık maddi değer ve harcanan emeğin, yıkım yüzünden heba olacağı doğrudur.

Ancak, bunun tasası öncelikle kaçak yapı sahiplerine düşer. Milli servet hikayeleri vatandaşa masal gibi geliyor. Bana da öyle gelmekte. Milli servet yok olmasın diye yapanın yanına kar kalan villalarda bazı şekerli vatandaşların keyif sürmesini kabullenemiyorum.

Üstelik bu yüzden sözkonusu yapılar yıkılmasın denemez. Çünkü iki yanlış bir doğru yapmıyor!

3. Kanunların sık sık hayata aykırı düştüğü doğru. TBMM’nin asli görevi de bu güncelleştirmeyi yapmak.

Yalnız böyle demekle kastedilen kaçak yapılar başlanmadan önlensin dileği ise, bu bir yasa konusu olmaktan çok, bir uygulama sorunu. İşin bu aşamada yasayla ilgisi yok.

Hayata aykırı olan Boğaziçi’nin öngörünümüne kaçak yapı yapmak ise, işte orada durunuz. Bunda hayata aykırı değil, aksine çağdaş hayatla son derece uyumlu bir yan var. O da güzelliklerin kamu yararına açık olması. Boğaziçi Hasan Efendi’nin böreği değil!

4. Nihayet, kaçak gecekondulara gelince...

Bunların da bir biçimde mutlaka ortadan kaldırılması gerekiyor. Gecekondu mafyası önlenmeli. Gecekondu işi bir ranta dönüştürülmemeli. Kanuntanımazlık prim yapmamalı. Herkes için altyapısı olan uygun yerler olmalı ve bunlara herkes ücretini ödemeli.

Bütün bunları yürekten inanarak söylememe rağmen, gecekondular ile bu muhteşem kaçak villaların aynı kefeye konmasına gönlüm razı olmuyor.

Bu işte bir yanlışlık olmalı...

Lirik Tarih

BİRKAÇ gün önce Yekta Kara aradı. Hem kendisi, hem de emeği geçen herkes adına Lirik Tarih gösterisi ile ilgili yazdığım yazıya teşekkür etti.

Hoşuma giden ise, Yekta Hanım’ın benim gibi müzik amatörlerinin bile yazılarını dikkatle okuyup bunlardan profesyonel bazı sonuçlar çıkartma çabası oldu. Nitekim o yazıda Mehterin çaldığı Türk Marşı’nın ardından yine Mozart’ın Saraydan Kız Kaçırma adlı eserinin finalindeki Yeniçeriler Korosu’nun parçasını kulağımın aradığını söylemiştim. Yekta Kara bunu yapıcı bir eleştiri ve öneri kabul ettiğini ve bir sonraki performansta böyle bir program değişikliği yapacağını söyledi. Çok sevindim.

Bir iyi haber de, Lirik Tarih gösterisinin yurtdışı temsilleri için ciddi bir destek olduğu yolundaki haberdi. Bu daha da sevindirici bir haberdi. Umarım arkası gelir...

Yazarın Tüm Yazıları