Boğaz’da Kaçak Yapılaşma:

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Kırk Kısım, Tekmili Parça Parça

SARIYER’deki öngörünüm bölgesindeki yasa dışına düşen yapılanma tartışması bir türlü bitmiyor. Okuyucu tepkisi çok. Olumlu olanlar da var, olumsuzlar da. Bunlardan bazılarını burada tartışmaya açmak istiyorum. Çünkü sorun İstanbul’un genelini yakından ilgilendiriyor.

Sarıyer’den bir okuyucum, bu evlerden birinde oturmakta. İçini bir mektupla dökmüş. Biraz kısaltarak aktarıyorum...

Yasaya Uygun İş

'Boğaz’daki villalarla ilgili yazdığınız yazıyı üzülerek okudum. Bu iki katlı bahçeli evlere villa diyerek niye gecekondulardan ayırıyorsunuz?

Aslına bakarsanız bunlar arasında fark var. Bu evler devletin yetki ile koyduğu insanlar (Boğaziçi İmar) tarafından ruhsat verilerek izinli olarak yapıldı. Bu evlerin sahibi ne Metin Kaya Çağlayan, ne de Güven Sazak. Onlar yaptı, bizim gibi kişiler de taksit taksit ödemeye çalışarak sahip olduk.

Buralara izin veren Dalan yargılandı ve beraat etti. Projeye, ruhsata tamamen uyarak, altışar metre aralıklı yüzde altı kanununa uygun olarak yapılan bu evler, bitirilebilse, ağaçlanıp bahçeler yapılsa idi şimdikinden daha güzel olurdu. Ve çirkin, plansız, projesiz, hazine arazileri üzerine yapılmış apartman konduların işgalini de önlemiş olurdu.

Bir belediyenin izin verdiğini, yönetim değişince öbür belediyenin kabul etmeyişi, dünyanın hiçbir devletinde görülmemiştir. Hukuk devleti devamlılık içerir. İktidar değişikliği vatandaştan intikam almak olmamalıdır.'

Rant Meselesi

Mektup rant meselesini açarak devam ediyor...

'...Ayrıca bu kişiler (yıkımı istenen villaların sahipleri kastediliyor. T.Ş.) başlarını sokacak bir yuva yapmaya çalışmışlar. Bu arada birçok gecekondu rant için hazine arazileri çalınıp işgal edilerek yapıldı.

Neden Sultanbeyli’de değil de Sarıyer’de yapıyorlar? Gecekondunun maliyeti her tarafta aynı. Ama satış anında Sarıyer’dekinin rant farkı on misli katlıyor.

Siz villa-gecekondu ayrımı yaparken insanların eşit olduğunu düşünmüyor musunuz?

...Bizler bir yuva, gecekondu yapımcıları ise rant peşindedir.'

Bedrettin Dalan’a Açık Çağrı

YUKARIDAKİ okur mektubuna büsbütün cevap vermeyeceğim. Çünkü sırada bir mektup daha var. Onu da yayınlayalım, cevabını nasıl olsa veririz.

Yalnız gördüğüm bir nokta var. Yapısı kaçak duruma düşmüş olanlar gerçekten çok kızgın. O kadar ki, yukarıdaki mektubun sahibi adını yazmayı unutmuş. Beni sağduyuya çağırırken, yazılarımı da sağduyuya çağırmak gereğini duymuş. Artık o nasıl olacaksa!

* * *

Ama asıl önemlisi Dalan’ın adının bu işlerde hep ortada dolaşması.

Özellikle Sarıyer’deki ANAP’lılar bu konu açıldığında, birçok şey anlattılar. Ama arkasından da 'mutlaka Dalan’ı bulun. Bizim anlattıklarımız, onun bildikleri karşısında hiç kalır' dediler.

Herkes Dalan’ın bu işte kilit isim olduğunu söylüyor. Öylese Sayın Dalan’a buradan açık çağrı yapalım. Ne biliyorsa anlatsın. Hep beraber öğrenelim.

Fena mı olur?

Egeliler Neredesiniz?

DİVAN Oteli’nde beş yıl kadar önce, sayın Semahat Arsel’in teşvikiyle, Mutfak Dostları Derneği, Anadolu’daki yerel mutfak geleneklerini sergileyen bir dizi hafta düzenlemişti. Bunlardan Ege yemeklerine ilişkin olanı en büyük büyük ilgiyi görmüştü. Divan Oteli yönetimi bu haftayı tekrarlamayı kararlaştırdı ve bu yıllar içinde bir gelenek haline geldi.

Şimdi bu hafta, her yıl nisan ayı içinde, Komili’nin sponsorluğu ile sürüyor.

Ege Yemekleri Haftası

Geçen hafta çarşamba günü Divan Oteli’nde Ege Yemekleri Haftası’nın galası yapıldı. O akşam oteldeydim. Ancak gala, bizim rutin Okuma Grubu toplantılarından birine rast geldi. Ben de ertesi gün, bu yemekleri tatmak durumunda kaldım.

Yemekler tek kelimeyle harikaydı. Arapsaçı, sarmaşık, turpotu, ısırganotu -veya Egelilerin deyimiyle dalgan- ve ebegümeci filizlerinden oluşan yabani taze ot salataları zeytinyağı ile harika bir bileşim oluşturuyordu. Arkasından yabani piç enginarlarla pişirilmiş fenerbalığı pilakisi yedik. Sonra sıra kalamar dolmasına geldi. Ondan radikalı su böreğine geçtik. Her zaman lezzetine hayran kaldığım bu muhteşem saray yemeği radika ile inanılmaz bir tat kazanmıştı. Yine piç enginarlarla hazırlanmış kuzu eti parmaklarımı ısırttı. Gerdan tatlısı, cümbüş, incir tatlısı ve İzmir lokmasından oluşan tatlı tabağını sadece seyrettim. Ama güzel olduğu görünüşünden belliydi.

Şarap, Müzik, Servis

Yemekte Doluca’nın Narince üzümlerinden yapılan 1997 Narince şarabını içtik. Gerçekten o da harikaydı.

Grup Smirna, gece boyunca Ege’nin iki yakasından kopup gelmiş parçaları seslendirdi. O ne güzel bir müzikti! Akıl edenin aklına sağlık.

Bir de servisten söz etmeden geçemeyeceğim. O gün Divan Oteli’nde ancak dünyanın en iyi, en lüks otellerinde görülebilecek düzeyde bir servise tanık oldum. Başta metrdotel İsmail Us ve salon şefi Hasan Yumuşak olmak üzere bütün servis personeliyle gurur duydum. Divan Oteli’nin servis personeli, işlerini müthiş bir sanata dönüştürmüş. Divan, Hilton gibi otel olmayı aşıp bir okul olmuş.

Tek üzüldüğüm, Divan Restaurant’ı o gün ağırlıklı olarak otel misafirlerinin doldurmuş olmasıydı. İstanbul’daki Egeliler ya sizler neredesiniz? Annenizin yemeklerini özlediniz mi?

Eğer hala bu güzel yemekleri tatmak istiyorsanız, pazar gününe kadar vaktiniz var. Unutmayın...

Yazarın Tüm Yazıları