Paylaş
Bir firma balık hamurundan mamul bir ürünü kırmızıya boyayıp yengeç eti diye satmakta; bir başkası etikette ürünün adını bile anmaya gerek görmemekte, bir ithalatçı Fransa'dan bunları getirtip istakoz salamı diye sunmakta ve Tarım Bakanlığı buna göz yummakta...
Bu yazının başlığını atmadan sayısız taslak kafamın içinde dans etti. Ama, durduk yerde hakaret ithamına maruz kalmayayım diye hepsinden vazgeçtim. Çünkü böyle bir durumda haklıyken haksız duruma düşmek tehlikesi var.
Önce kısaca hikayeyi anlatayım. Bir cumartesi günü, İstinye'de yeni açılan bir süpermarkete gittim.
Gözüm bir kavanoza takıldı. Etiketin üzerinde ‘‘SURIMI CRAB - YENGEÇ SALATA’’ yazıyor. Firmanın adını -şimdilik- vermeyeceğim ama, sloganlarını yazmadan geçmem mümkün değil. Slogan ‘‘Doğadan gelen binbir lezzet.’’ İnsan ister istemez, firmanın doğallığı her alanda şiar edindiği izlenimini ediniyor. Halbuki yapılan bunun tam tersi.
Küçük bir parantez açayım. Ben bu yengeç işinde oldum olası kuşkucuyumdur. Çünkü gerçek yengeç eti çok lezzetlidir. Karidesten sonra dünyada en çok tüketilen deniz ürünlerinden biridir. Ürün lezzeti, aranılırlığı ve pahası ise bazıların iştahını kabartmış olmalı ki, yengeç teması üzerine çeşitli sahtekárlıklar son yıllarda çok yaygın.
Süpermarkette rastladığım yengeç salatası da buna güzel bir örnekti. Uyanık üretici, ‘‘yengeç salatası’’ lafının üzerine İngilizce olarak ‘‘surimi crab’’ (surimi yengeç) diye yazmış. Şimdi gelelim işin bu yanına...
Surimi Japonca. Anlamı ‘‘biçimlendirilmiş balık.’’ Kastedilen, balık etinin yeniden biçimlendirilmesi. Benzer bir teknikle yapılmış balık kekleri, kamaboko'lar, Japonya anılarım içinde hatırladığım güzel ayrıntılardan biridir. Suriminin güzelliğinin bir boyutu da işin adının doğru dürüst konması. Bir Japon için surimi surimidir, yengeç de yengeç!
Bizim örneğimizdeki uyanık firma kavanozun içindekinin ‘‘surimi’’ olduğunu söyleyerek bir itirafta bulunuyor. Bu işin doğru kısmı. Yalanı ise bir Türk firmasının -ortada yengecin ‘‘y’’si bile olmadığı halde- Türkiye'de imal ettiği bu ürünün üzerine Türkçe olarak ‘‘yengeç salatası’’ yazmış olması. Sahtekarlık burada da bitmiyor. Tüketiciyi aldatmak için ‘‘içindekiler’’ başlığı altında apaçık ‘‘yengeç eti’’ diye yazılmış! Bu arada uyanıklar (!) bu lafın yanına -sanki Türk tüketicisi İngilizce bilmek zorundaymış gibi- parantez içinde bir ‘‘surimi’’ sözcüğü katmışlar.
YENGEÇ RAYİHASI
Bu sahte yengeç felaketinin yanında bir de ithal ürün vardı. Bu kez ürün Fransız menşeli. 20 minik tadımlık parçanın bulunduğu paketin üzerinde Fransızca ‘‘yengeç rayihası’’ sözü yer alıyor. Bu biraz büyük yazılmış. Çünkü egzotik bulunan, aranan ürün orada da yengeç. Ancak Fransa değneksiz köy olmadığı için, bu yazının altına daha küçük puntolarla da olsa, -tabii Fransızca- ‘‘balık eti kökenli spesiyalite’’ diye bir açıklama konmuş.
Ve şimdi sıkı durun. Bu ürünün altına yapıştırılmış Türkçe etikette yer alan ürün adı, ‘‘ıstakoz salamı’’!
Ürün içeriği ise şöyle yazılmış: Beyaz balık eti, su, yumurta akı, buğday nişastası, patates nişastası, bitkisel yağ, YENGEÇ AROMASI, sodyum polifosfat, şeker, tuz, glutamat ve doğal biber ekstraktı.
Yani işin içinde ıstakozun ‘‘ı’’sı bile yok. Bu arada bir haksızlık yapmamak için bir firma yetkilisine ‘‘kardeşim ıstakoz bunun neresinde?’’ diye sorduğumda, ‘‘ıstakoz da bir balık değil mi?’’ diye yaptığı bilimsel açıklamayı da ithalatçının hakkını yememek için aktarayım.
ESAS OĞLAN YOK
Birkaç gün önce bir yemekte önüme getirilen deniz ürünleri yahnisinde aynı tadı buldum. Aşçıdan ürünün paketini rica ettim. Üzerinde yazanı aktarıyorum: ‘‘Alaskan White Fish with CRAB Flavor.’’ Sanki Türkler İngilizce bilmek zorunda. Yine de ben çevireyim: Alaska (menşeli) beyaz balık eti, yengeç rayihası ile. Tabii yengecin İngilizcesi iri harflerle yazılmış.
İçindekiler kısmı ise lütfedilip Türkçe kaleme alınmış. Metin şöyle: ‘‘Buharda pişirilmiş ve pastörize edilmiştir. (Ne? Cümlenin öznesi yok!) Buzdolabında paketle 90 gün, açık paketle 3-4 gün muhafaza edilebilir. Karides, yengeç eti veya ıstakoz kullandığınız herhangi bir yemek tarifinde kullanabilirsiniz. (Son cümleye dikkat isterim! T.Ş.) Bilhassa her türlü salata ile soğuk olarak servis edilebilir. Pilav, erişte gibi sıcak yemeklerde ocağın altını söndürmeden 3-4 dk önce RED TIGER katınız.’’
Fark ettiyseniz bu kadar ayrıntı içinde, filmin esas oğlanı olan, malzemenin esası hiç mi hiç anılmamış!
Tarım Bakanlığı nerede?
Bir Türk firması Alaska'nın -mezgit benzeri diyeceğim ama, mezgite hakaret etmeyeyim- pollok balıklarının son derece yavan etinden yapılmış, patates ve yumurta katkılı tatsız tuzsuz balık hamurundan mamul bir ürünü biraz da kırmızıya boyayıp yengeç eti diye Türk tüketicisine satmakta; bir başkası etiket üzerinde ürünün adını bile anmayarak aptal yerine koyduğu tüketiciyi kandırmakta; bir Türk ithalatçısı Fransa'dan bunları getirtip istakoz salamı diye Türk tüketicisine sunmakta; Türkiye Cumhuriyeti'nin Tarım Bakanlığı buna izin vermekte; bir süpermarket bu ürünlerin birkaçını -sanki sorumluluğu yokmuş gibi- astronomik rakamlarla tüketicilere sunmakta beis görmemekte... Bütün bunlara bakarak ben de editörümden bir istekte bulunuyorum. Bundan sonra köşeme Alain Delon'un resmini koysunlar, altına da Tuğrul Şavkay yazsınlar! Yazık, biz galiba gerçekten öldük de üstümüzü örten yok...
Paylaş