Paylaş
Yurtdışına seyahat ediyorsam, eşime mutlaka bir isteği olup olmadığını sorarım. O 'yok' der ama, olsun.
İskoçya’ya giderken bu kez ufak tefek siparişleri olmuştu.
Unutmayayım diye de bir kağıda yazmıştım.
Havaalanında pasaporttan geçişimiz gecikti. İçeride biraz oyalanınca, Unifree’nin gümrüksüz satış mağazasına gittiğimde uçak neredeyse kalkıyordu. Tezgáhtar kızlardan birisine derdimi anlattım, sipariş kağıdını verdim. 'Hazırlarsanız, dönüşte aşağıdaki mağazanızdan alırım' dedim. 'Adımı söyleyeyim' deyince, kız gülümseyerek, 'sizi tanıyorum Tuğrul Bey' diye cevap verdi.
* * *
Ben hem Cem Bilginer’le tanışıklığımdan, hem de ciddi indirim içeren bir kartım olduğu için genellikle Unifree gümrüksüz satış mağazalarından alışveriş yaparım. Ama havaalanındaki bütün gümrüksüz satış mağazaları, Tekel hariç, devamlı müşterilerine indirim yapar ve özel hizmetler uygular.
Özel hizmetlerden biri de, yukarıda sözünü ettiğim hizmet. Yani çıkışta mağazaya siparişinizi verirsiniz, dönüşünüzde paketiniz aşağıdaki mağazada hazır olarak sizi bekler. Vakit kaybetmeden alır ve çıkarsınız.
* * *
Dönüşümde mağazaya uğradığımda paketimi bütün aramalara rağmen bulamadılar. Siparişi alan kız da bulunamadı.
Kolayca tahmin edileceği gibi, giderek sinirlerime hakim olamamaya başladım. Eşime, kırk yılda bir istediği ve alacağıma söz verdiğim bir şeyi götürememek beni çileden çıkarttı.
* * *
Mucize o anda oldu.
Bizde pek görünmeyen bir biçimde, mağaza müdürü Yusuf Karabulut yanıma geldi. Elimi sıktı. İyi geceler diledi. Bir hataları olduğunu öğrendiğini söyledi. Özür diledi ve hemen sorunu çözmeye girişti.
Sonuçta o akşam sorun falan çözülmedi. Ama bir mağaza yöneticisinin bu örnek tavrı, içten çabası, müşteriye saygısı, daha önemlisi işine ve kendisine saygısı beni çok etkiledi.
Eve gelince eşime gördüklerimi anlattım. O da durumu anlayışla kabullendi.
* * *
Ertesi gün firmanın merkezinden aradılar.
Zarif bir hanım, sorunun kendilerini iletildiğini, isteklerimin karşılanıp bizzat mağaza müdürü tarafından bana ulaştırılacağını haber verdi.
Hata için bir kere daha özür dilediler.
* * *
Hikaye uzun oldu, ama ben bu uygar tavırlardan çok etkilendiğim için hiç kesmeden anlatmak istedim.
İnşallah bunlardan başkaları da ders çıkartır ve böylece çok daha güzel bir dünyada yaşamaya başlarız.
Silivri-İstanbul yolu felaketi
Bu hafta sonunu Tekirdağ’ın adı gibi hoş bir köyünde, Hoşköy’de geçirdim.
Gezi izlenimlerimi ve orada yiyip içtiklerimizi önümüzdeki haftalarda Hürriyet Pazar’da yazacağım.
Bugün sözünü edeceğim yine bir yol felaketi.
* * *
Felaket deyince sakın abarttığımı sanmayın.
Dönüşümüz pazar akşamına rastladı.
Hoşköy, İstanbul’a yaklaşık 250 kilometre uzaklıkta bir yer.
Bize dönüşte yoğun trafiğe yakalanmak için akşam saatlerinde yola çıkmamız önerildi. Hepimiz Silivri-İstanbul trafiğini düşünerek bunu makul karşıladık. Nitekim yola akşam yedide çıktık. Şöyle kaba bir hesapla üç, bilemediniz dört saatte TEM yolunu kullanmak kaydıyla İstanbul’a varacağımızı hesap ediyorduk.
* * *
Tekirdağ’a kadar yol nispeten açıktı.
Silivri’ye otuz kilometre kala trafik inanılmaz bir biçimde sıkıştı.
İstanbullular’ın dönüş trafiğinde zaman zaman durmak zorunda kaldık.
Deve kervanı gibi ilerleyerek, TEM yolu çıkışına vardığımızda vakit çoktan gece yarısını geçmişti bile.
Eve gelir gelmez bilgisayarın başına oturup okuduğunuz yazıyı yazmaya başladığımda ise saat sabaha karşı iki buçuktu.Yolda bir ara durup, yönümüzü mü şaşırdık diye sorduğumuz bir bakkal, tıkanıklığın sabahın ikisine kadar sürdüğünü söyledi.
* * *
İstanbullular’ın yazlık sefası (!) demek böyle bir eziyete dönüşmekte.
TEM yollarını yapmak da demek bir çözüm oluşturmuyor.
Çözümün ne olabileceğini ben de anlayabilmiş değilim.
Bilmem bunun çözümünü bilen bir yetkili var mı?
Paylaş