Paylaş
Cumhuriyet Halk Partisi, İstanbul büyükşehir belediye başkanı adayı olarak Adnan Polat'ı gösterdi.
Besbelli başaralı bir işadamının iyi bir aday olacağını düşünüyorlar. Bir de Galatasaray taraftarının sempatisi hesaplanıyor olmalı. Ayrıca Polat'ın alevi olması da bir avantaj sayılmakta.
Biraz olsun sosyal psikoloji okumuş olanlar, böyle ciddi işlerde spor kulübü yöneticiliğinin adaya bir avantaj sağlamayacağını bilirler. Bu tür sıfatlar, seçmenin siyasi tercihini etkilemez. Kara kaplı kitapta, sabun reklamına çıkan güzel kızın seçmenlerin oy verme eğilimlerini değiştirmediği yazar.
Ayrıca sporla siyaseti birbirine karıştırmak tam bir şark kurnazlığı. Üstelik sporculuğa yakışmayan ve spora zarar veren bir tutum.
Adayın dini inançlarının seçmeni etkilemesini beklemek de ayrı bir şark kurnazlığı. Faziletiler dini siyasete alet ediyor diyerek ayağa kalkanlar, aynı şeyi kendileri yaptıklarında utanmıyorlar mı?
En önemlisi ise, işadamlarının siyasete girmesi. Hem de İstanbul belediye başkanlığı gibi bir makamda işadamının işi ne?
Siyaset biliminde ''çıkar çatışması'' diye bir kavram var. İşadamı-belediye başkanı önemli bir proje önüne geldiğinde, bu proje kendi şirketleri ile ilgiliyse -ya da bir başka
deyişle, şirketleri bu proje ile ilgiliyse- nasıl karar verecek?
Bu sorunun cevabı uzun ve çetrefil. Ona da başka bir gün değiniriz.
Ancak her halde Adnan Polat'ın İstanbul büyükşehir belediye başkanlığına adaylığını hem kendisi, hem CHP, hem spor çevreleri,
hem işadamları, hem de -en önemlisi- İstanbul açısından büyük bir talihsizlik sayıyorum.
Kimi dövdük?
11 Şubat 1999 tarihi Hürriyet İstanbul'da ''Ünlü fotoğrafçıya pazarcı dayağı'' başlıklı bir haber vardı.
Dayağı yiyenin adı Sebastiao Salgado. Dayağı atanın adı haberde yer almıyor, ancak Tarlabaşı semt pazarında bir tezgahtar olduğu yazılı. Meşhur olmak için Zemzem kuyusuna işeyen zatı naşerif'in günümüz temsilcisi.
Sebastiao Salgado 1944 Brezilya doğumlu. Ekonomi eğitimi almış. Sao Poulo ve Vanderbilt üniversitelerinden master’ı var. Ardından Fransa'da doktora yapmış.
Salgado, Uluslararası Kahve Örgütü için Afrika'da çalışırken fotoğrafçılığa merak salmış. İki yıl sonra, radikal siyasal fikirlerinden ötürü ülkesindeki rejimle çatışmaya girince Fransa ona kucak açmış. Ona yeni bir vatan, yeni bir yuva sunmuş.
O zamandan beri Salgado yoksulların dünyası ile zenginlerin dünyası arasındaki korkutucu çelişkiyi kamerasıyla tespit etmekte. Kendisi gibi mülteci hayatı yaşayanların dramlarını gözler önüne sermekte.
Sebastiao Salgado, fotoğrafçılık dünyasında, epik temaların yaşayan en büyük ustalarından birisi olarak kabul edilmekte. Ben birkaç kitabını gördüm. Fotoğrafları seyrettikten sonra, büyük usta Ara Güler'in, fotoğrafta asıl önemli olanın, vizörün arkasından bakan göz olduğu yolundaki sözlerini hatırladım.
Sebastio Salgado halen Sygma, Gamma ve belkide en önemlisi Magnum ajansının fotoğrafçılarından.
Bu kadar çok şeyi neden yazdım?
Birincisi, biraz umutsuz bir durum ama, belki Salgado'ya dayak atan tezgahtar bu satırları okur da, kimi dövdüğünü anlar diye umuyorum.
İkincisi ise, Türkiye'de fotoğrafa gönül vermiş olanlar, belki Salgado'ya bu vesile ile bir geçmiş olsun mesajı gönderirler umudunu taşıyorum.
İstiklal Caddesi
Vitali Hakko geçen cuma günü Beyoğlu'nu Güzelleştirme Derneği'nin bir toplantısına çağırdı. Bir saate yakın açıklama yaptılar. Ben pek bir şey anlayamadım.
İnatçı bir adam değilim ama, İstiklal Caddesi'nin niçin trafiğe açılması gerektiği konusunda ikna olmadım. İnatçı olmadığım gibi gerçekçi olarak da bunun mümkün olmadığını çok iyi görüyorum. Ayrıca Yemliha Kıran'ın mektubunu da aktarmadan geçemeyeceğim.
Kıran, ''Osmanlı Bankası olarak, İstiklal Caddesi No. 276'da Osmanlı Bankası Tarihi Araştırma Merkezi'ni kültür hizmeti vermek üzere 17 Aralık 1997'de açmış bulunuyoruz. 18 Aralık'ta başlattığımız 'Osmanlı'dan Günümüze Nakden Tarih: Kağıt Para Sergisi'ni bugüne kadar yaklaşık otuz altı bin kişi gezdi. Bu ilgide İstiklal Caddesi'nin yaya bölgesi oluşunun büyük etken olduğunu düşünüyoruz!'' diyor.
Paylaş