Sohbet sırasında Yaşar Paşa’ya Dolmabahçe’de Başbakan Erdoğan’la ne konuştuklarını sordum.
Yaşar Paşa, "Zamanı gelince neler konuştuğumuzu anlatacağım" dedi ve ekledi: "Yalnız size şunu söyleyebilirim. 27 Nisan bildirisini çok dikkatli okuyun. Satır aralarını çözmeye çalışın. Orada ne söyleniyorsa Dolmabahçe’de işte onlar konuşuldu."
DİLEK Türker’in Misery adlı oyununun galası vardı. Eşim
Pınar Türenç’le bu ilginç oyunu izlemeye gittik.
Tiyatronun fuayesine girdiğimizde bir sürprizle karşılaştık.
Kısa bir süre önce emekli olmuş ve medyada hakkında bir sürü suçlamalar yapılmış olan Emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Yaşar Büyükanıt ve eşi
Filiz Büyükanıt’a rastladık.
Birkaç öy önceki bu karşılaşmayı, o zaman bir dost sohbeti olduğu için yazmamıştım, ama Paşa 32. Gün’de bazı açıklamalar yapınca, bize söylediklerini artık yazmakta bir sakınca görmüyorum.
Şimdi o ilginç güne dönelim:
Yaşar Paşa ve eşiyle emeklilikten sonra ilk görüşmemizdi.
Emekliliğin tadını çıkarıyorum
Büyükanıtlar fuayede oturmuş kahve içiyorlardı. Bizi görünce
Yaşar Paşa her zamanki sıcaklığı ve içtenliğiyle yerinden fırladı.
Ben Paşa’yla,
Pınar da eşi hanımefendiyle kucaklaştı.
Paşa bizi masasına davet etti. Oturduk.
Kahveler tazelendi ve kısa bir hoşbeşten sonra sohbete daldık.
Konuşmaya başlar başlamaz Paşa’nın büyük bir yükü sırtından atan insanların rahatlığı içinde olduğunu gördüm.
"Emekliliğin tadını çıkarmaya başladım. Bol bol dinleneceğim, okuyacağım, sanatsal etkinleri izleyeceğim ve ilk kez rahat rahat tatil yapacağım" dedi.
Sohbet ilerledikçe ister istemez tüm Türkiye’nin merak ettiği konular açıldı.
Dolmabahçe’de ne konuştunuz? Pınar’la birlikte ortak sorumuzu direkt sorduk Paşa’ya:
- Paşam, Başbakan’la Dolmabahçe’de saatlerce konuştunuz. Neydi konu? Çok çeşitli yorumlar yapıldı, senaryolar yazıldı.
Paşa güldü. Sonra sigarasından derin bir nefes çektikten sonra tane tane şunları söyledi:
- O konuşmayla ilgili hiçbir şey söylemem. Çünkü baş başa bir konuşmaydı. Konuşulanlar Başbakan’la benim aramda kalacak. Ama ilerde, zamanı gelince neler konuştuğumuzu anlatacağım. Şimdi kesinlikle tek kelime bile söylemem. - Ama Paşam, açıklamayınca biliyorsunuz sizi ve hanımefendiyi üzen söylentiler çıkarılıyor ve bunlar yazılıyor.
- Haklısınız. Yazılanlar bizi karı-koca olarak çok ama çok üzdü. Çünkü hepsi de yalandı. Yani hakkımızda yargısız infaz yapıldı. Bunların bazıları alçakça iftiraları da içeriyordu. Bu çok büyük haksızlıktı. Özellikle benim eşim için söylenenler. Yok Başbakan önüme dosya koymuş, yok beni tehdit etmiş, ben de onun için susmuşum. Bütün bunlar alçakça iftiralardı. Hepsini dava ettim.
Filiz Büyükanıt: Günlerce uyumadık
Burada söze
Filiz Büyükanıt girdi:
- Bakın, ben hiçbir zaman çok para harcayan, lüks merakı olan bir insan değilim. Bizim mütevazı bir hayatımız var. Konumumuz nedeniyle buna aşırı bir şekilde, titizlikle uyduk. Alışveriş yapacaksam hep ucuzluk kampanyalarını beklerim. Neler uydurdular. Ben çok para harcıyormuşum, büyük faturalar getiriyormuşum. Neler neler. İnanın bu iftiralar karşısında günlerce uyuyamadık. Bu kadar haksızlık olmaz.
Paşa, eşinin anlattıklarını aynen onayladı,
"Gerçekten de inanılmaz bir yargısız infazla karşı karşıya kaldık" dedi.
Ben konuyu yeniden Dolmabahçe görüşmesine getirdim:
- Paşam, aslında bu söylentileri ve iftiraları önlemek için bu konuşma açıklanmalı diye düşünüyorum. Gizlilik daima spekülasyonlara neden olur.
- Haklısınız ama açıklayamam. Dediğim gibi daha zamanı değil.27 Nisan bildirisini dikkatli okuyun
Kısa bir sessizlik oldu. Paşa bir süre düşündü. Sonra tane tane şunları söyledi:
- Yalnız size şunu söyleyebilirim. 27 Nisan bildirisini çok dikkatli okuyun. Satır aralarını çözmeye çalışın. Orada ne söyleniyorsa Dolmabahçe’de işte onlar konuşuldu. Defalarca okuyun. Dönüp dönüp okuyun. O bildiride neler vurgulanmış, hangi konularda uyarılar yapılmış. Bugün yaşadıklarımızı düşünürseniz 27 Nisan bildirisinin ne kadar önemli olduğunu anlarsınız. Bizim ne kadar haklı olduğumuz da ortaya çıkar. Çünkü o bildiride söylenmesi gereken her şey vardır. Paşa’nın bu sözleri üzerine hızla gözlerimin önünden, daha önce defalarca okuduğum 27 Nisan bildirisi bir film şeridi gibi geçti.
O bildirinin özü, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin laiklikle ilgili duyarlılığı kararlı bir ifadeyle vurgulanıyor ve bu konuda kurum olarak kesinlikle ödün verilmeyeceği açıklanıyordu.
Kendi kendime,
"Demek ki, Dolmabahçe’de Büyükanıt Paşa, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 27 Nisan bildirisindeki endişelerini, duyulan rahatsızlığı Başbakan’a bir kez daha hatırlatmış" diye düşündüm.
Otomobili neden kabul ettiniz?
Bu kez kafamıza takılan bir soruyu
Pınar sordu Paşa’ya:
- Peki neden o otomobili kabul ettiniz? Keşke kabul etmeseydiniz.
Paşa bir sigara yaktı ve yine hafifçe gülümseyerek milyonlarca insanın merakla beklediği yanıtı şöyle verdi:
- Bakın bu konu da o kadar yanlış aktarıldı ki. Alınan normal bir otomobil. Tek farkı zırhlı oluşu. Zırhlı otomobili tek kullanan ben değilim. Sonra otomobilin fiyatı o kadar abartıldı ki... Ben bile şaşırıp kaldım. Bana bir otomobil verilecek. Devlet bunu bütün komutanlara veriyor. Benim için de bunu tahsis ettiler. Kesinlikle ben istemiş değilim. Ama medya öyle bir şişirdi ki, sanki bu otomobil benim için özel olarak imal edilmiş. Yok öyle bir şey.
Halkın sevgisi insanı çok mutlu ediyor
Biz bu sohbetleri yaparken zaman zaman kesintiler oluyordu.
Çünkü masanın önünden geçen insanlar duruyorlar ve Paşa’yı selamlıyorlar, onunla ve eşiyle konuşmak, sevgilerini bildirmek istiyorlardı.
Paşa her zamanki sıcaklığıyla sohbete ara veriyor ve ayağa kalkıp vatandaşların ellerini sıkıyor, onlara teşekkür ediyordu.
Oyunu izlemek için kalktığımızda hemen karşıdaki dükkánın sahibi geldi yanımıza. Elinde küçücük bir paket vardı.
Filiz Hanım’a şöyle dedi:
- Efendim, demin bizim dükkána girip bu küpeye bakmıştınız. İzin verirseniz bunu size armağan etmek istiyorum. Bu küçük armağanımızı bir anı olarak kabul ederseniz size minnettar kalırız.Filiz Hanım teşekkür etti,
"Ücretini ödemek koşuluyla kabul ederim" dedi.
Dükkán sahibi,
"Hanımefendi küçücük bir armağan. Fiyatı da küçücük, lütfen bunu kabul ediniz. Bizi çok mutlu edersiniz" diye ısrar etti ve küçük paketi
Filiz Hanım’a verdi.
Tiyatro salonuna girerken
Büyükanıt Paşa,
"İşte Tufan Bey, halkın gösterdiği bu sevgi benim için en büyük güç kaynağı. İnsan mutlu oluyor. Bu çok güzel bir şey" dedi.
Sır kalan görüşme
BAŞBAKAN Erdoğan ve dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt, 5 Mayıs 2007’de Dolmabahçe Sarayı’nda bir araya geldi. SHP eski Genel Sekreteri Fikri Sağlar Birgün Gazetesi’nde, Erdoğan’ın, Büyükanıt’a, "Harcamalarına dikkat etmesi gerektiği"ne ilişkin dosya sunduğunu yazdı. Sağlar’ın iddialarını Başbakanlık yalanladı. Başbakanlık’ın açıklamasında, "Anayasamızda tanımlanan görev, yetki ve sorumluluklar çerçevesindeki görüşmenin bilgiye dayanmayan asılsız spekülasyonlara konu edilmesi üzücüdür" denildi. Bugüne kadar her iki taraf da görüşmenin içeriğine ilişkin hiçbir şey söylemedi.
TSK’nın değil şahsi görüşüGENELKURMAY Başkanlığı’nda haftalık bilgilendirme toplantısında emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın, "Dinlendim", "Laiklik kaygısıyla hareket edildi" yönündeki sözleri ve karargáhta dinleme endişesinin devam edip etmediğiyle ilgili soruları, İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak , şöyle yanıtladı: "TSK’den emekli olmuş personelin kamuoyuna yansıyan görüş ve düşünceleri, tamamen o görüşleri ifade eden kişilerin görüşleri olup, o görüşler üzerinde bizim bir değerlendirme yapmamız doğru değildir. TSK, görev ve sorumluluk alanı kapsamında ve kendisine verilen yasal sınırlar içerisinde çalışmalarını ve ilişkilerini yürütmekte, olabilecek görüş ve önerilerini de ilgili makamlara iletmektedir."
27 Nisan bildirisi
GENELKURMAY Başkanlığı 27 Nisan 2007 gecesi saat 23.17’de internet sitesinden BA-08/07 numaralı bir metin yayımladı. Siyaset tarihine ’E-muhtıra’ olarak geçen bildiride, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir" denildi. İşte bildiriden satırbaşları:
Alternatif bayramlar
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir.
Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.
Dini istismar
Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Özellikle kadınların ve küçük çocukların bu tür faaliyetlerde ön plana çıkarılması, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır.
İrticai anlayış
Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir.
Bölgemizdeki gelişmeler, din ile oynamanın ve inancın siyasi bir söyleme ve amaca alet edilmesinin yol açabileceği felaketlerin ibret alınması gereken örnekleri ile doludur. Kutsal inancın üzerine yüklenmeye çalışılan siyasi söylem veya ideolojinin inancı ortadan kaldırarak, başka bir şeye dönüştüğü, ülkemizde ve ülke dışında görülebilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çağdaş bir demokrasi olarak, huzur ve istikrar içinde yaşamasının tek şartının, devletin Anayasamızda belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkmaktan geçtiği şüphesizdir.
Laiklikte tarafız
Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, TSK tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, TSK bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur.
Gerekirse tavır koyarız
Ayrıca, TSK yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır.
Cumhuriyet düşmanları
Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, ’Ne mutlu Türküm diyene!’ anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir.