Paylaş
Ne yaparsanız yapın, bu çağda siyasi yasakları uzun süre sürdüremezsiniz.
12 Eylül'de konan yasaklar bile daha sonra Özal gibi bir cin politikacıya rağmen ancak yedi yıl sürdürülebildi.
Sonunda halkın oylarıyla bitti.
1987 referandumu ile bütün parti liderleri politikaya döndüler.
O günden bugüne ise köprülerin altından çok sular aktı.
Bütün direnmelere, aksiliklere rağmen Türkiye'deki demokratik anlayış ve hoşgörü genişledi.
Bugün, Erbakan'a, Recep Tayyip'e ve ötekilere konan yasağı sonsuza kadar uzatma olanağı yok.
Her şeyden önce çağın anlayışı buna izin vermez.
Zaten yasakl ve cezalarla insanları susturmanız da artık mümkün değil.
İnsanları demir parmaklıkların arkasına kapasanız bile seslerini kesemiyorsunuz.
Devlete, ülkeye zarar veren olayları ortadan kaldırmanın en geçerli yolu yasak ve ceza koymak değil.
Tek yol, tehlikenin kaynağına yönelmek olmalı.
* * *
Siz yıllarca kafanızı kuma gömerseniz doğal olarak her türlü melanet gelişir, serpilir.
Siz tutucu kesimlere şirin görünmek, onların oylarını toplayabilmek için ödün üzerine ödün verirseniz canavarı elinizle büyütmüş olursunuz.
Durmadan imam hatip lisesi açar, onları denetlemezseniz o okullarda cumhuriyet karşıtı nesillerin yetiştirilmesi sürpriz olmaz.
Siz oylarınızı artırabilmek için tarikatlara, şeyhlere, aşiretlere göz yumarsanız bir süre sonra onlar baş edemeyeceğiniz kadar güçlenir.
Ve bir gün laik, demokratik cumhuriyeti ciddi olarak tehdit ederler.
İş bu noktaya geldikten sonra demokrasiyi zorlayarak getireceğiniz yasak ve cezalalar çözüm olmaz.
Olmuyor da...
Yapılan yasa değişikliğiyle yasaklar kalkar mı kalkmaz mı tartışmasını bir kenara bırakıp şu soruyu sormak gerekir:
‘‘Yasaklar daha ne kadar sürdürülebilir?’’
* * *
Çağımızda dünyadan soyutlanmak, ikinci sınıf ülkeler ligine düşmek istemiyorsanız demokrasinizi eksiksiz hale getirmek zorundasınız.
Bunun başka yolu yok.
Sorunlarınızla, size yönelen tehlikelerle de ancak bu sınırlar içinde kalarak savaşabilirsiniz.
Bir örnek verelim:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kendi sözleşmesinin dışına çıkarak Türkiye için özel bir yöntem benimsiyor.
Bir ülkenin vatandaşı, hakkını aramak için AİHM'ye bireysel başvuruda bulunabilir.
AİHM bu başvuruyu inceler, o kişinin ülkesindeki bütün hukuk yollarını kullanıp kullanmadığına bakar.
Kullanıp sonuç alamadıysa başvuruyu kabul eder. Kullanmadıysa başvuruyu reddeder.
Ama AİHM bu koşulu Türkiye'nin Güneydoğu'sundan gelen başvurular için işletmez.
Oradan yapılan bütün başvuruları incelemeden kabul eder.
Neden?
Türkiye'de insan hakları ihlalleri sürüyor, bu bir.
Türkiye'de sınırlı bir demokrasi var, bu iki.
Ve yargı çok ağır işliyor. Adalet dağıtımı sağlıklı işlemiyor, bu üç.
Bu yüz kızartıcı durumdan Türkiye bir an önce kurtulmak zorundadır.
Bunun tek çıkar yolu da daha çok demokrasidir.
İnsan hakları ihlalleri, yasaklar, cezaevleri değildir.
Paylaş