4 Nisan 1953 Cumartesi... Yakın tarihimizin en acı, en hüzünlü olayı gece yarısından sonra yaşandı.
Ege’deki NATO manevrasından dönen Dumlupınar denizaltısı, Çanakkale Boğazı’nı geçerken Nara Burnu dolaylarında Marmara’dan Ege’ye doğru seyreden Naboland adlı İsveç şilebiyle çarpışıyor.
Olayın Milli Savunma Bakanlığı Temsil Bürosu’na yansıması ise öğleye doğru oluyor.
O sırada büroda görev yapan iki asteğmen var. İkisi de gazeteci: Orhan Birgit ve Erol Simavi.
Olayla ilgili gelişmeleri izlemeleri ve basına duyurmaları için bu iki asteğmen, komutanları tarafından görevlendiriliyor.
Onlar hem olayın büyüklüğü nedeniyle, hem de gazetecilik dürtüsüyle bürodan hiç ayrılmadan acı bir şekilde sonuçlanacak olayı izlemeye başlıyorlar.
Deniz Kuvvetleri’nden büroya aktarılan haberleri anında basına duyuruyorlar. Ancak bu rutin haberler, iki genç ve heyecanlı gazeteciyi tatmin etmiyor.
Onlar gazeteciliklerini kullanarak daha fazla bilgi toplamak için çabalıyorlar. Orhan Birgit, gazetecilikte sık sık kullanılan klasik yönteme başvuruyor ve Çanakkale Komutanlığı’nı arıyor.
Telefona çıkan görevliye üst rütbede biri olduğunu söylüyor, kurtarma çalışmaları hakkında bilgi istiyor.
* * *
Her zaman işe yarayan bu yöntem sayesinde Orhan Birgit önemli bilgiler elde ediyor:
"Dumlupınar’da 86 subay, astsubay ve er görevli.İlk çarpışma anında köprüde bulunan biri yüzbaşı, 5 kişi kurtuldu, gerisi denizaltının içinde Çanakkale Boğazı’nın derinlerine battı.
Kurtarma çalışmaları sürdürülüyor, bir iki kez Dumlupınar’dan su yüzüne çıkmış olan şamandıradaki özel telefonla bağlantı kurulmak istendi; ancak boğuk boğuk gelen seslerden bir şey anlaşılamadı..."
Orhan Birgit, aldığı bu bilgileri bir bülten haline getirip ajans ve gazetelere geçiyor.
Bir süre sonra bu kez telefonun başına Erol Simavi geçiyor. O da karşıdaki görevliye Cumhurbaşkanı Başyaveri olduğunu, Reisicumhur Hazretleri’ne sunmak için bilgi istediğini söylüyor.
Verilen bilgi korkunç:
"Allah’tan umut kesilmez ama denizdeki akıntı nedeniyle, kurtarma çanının Dumlupınar’ın kapak bölümüne oturması maalesef imkánsız.Herkesin görevini canla başla yaptığından emin olunsun."
* * *
Ertesi gün acı haber geliyor:
"Kurtarma çalışmalarından maalesef umut kesildi."
Bu olayın dramatik sonunu Orhan Birgit’in Doğan Kitap’tan yeni çıkan "Evvel Zaman İçinde" kitabından okuyalım:
"Beklenen bu acı sonucu kamuoyuna duyurma zamanı gelmişti...
Önce resmi bildiriyi hazırlamak için daktilonun başına geçtim.
O bildiri, varlığını hemen her 4 Nisan’da yeniden anımsatan masum fakat o gün için gerekli bir yalanı içerecekti.Denizaltında kalan seksen bir şehidimiz adına Astsubay Selami’nin adı nedense bilinçaltımda öne çıktı.Nara Burnu’ndaki denizin altından gelen bir sesin sahibi olarak Barbaros’un çocuklarının son sözlerinin ’Vatan sağolsun’ olduğunu, telefonla konuşmanın daha sonra mümkün olmadığını káğıtlara döktüm."
Orhan Birgit’in kitabı, yakın tarihimizin pek çok siyasi olayını birinci ağızdan, üstelik usta bir gazetecinin ayrıntılı gözlemleriyle yansıtıyor.