Paylaş
“Sevgili Tufan Ağabey,
Tutukluğumun ikinci yılından günleri yiyorum. Ama hâlâ suçumu ve delillerini bilmiyorum. Çünkü bütün başvurularıma hep ‘suçumun söylenmemesine’ kararıyla yanıt verilmiyor.
Delilleri göstermiyorlar. Aslında Ergenekon’da yargılanmak, deniz olmayan yerde vapur beklemek gibi.
Gelmeyecek hukuku ve adaleti beklemeye devam ediyoruz.
Size hem hasretle merhaba demek, hem de durumumuzla ilgili bilgi vermek için yazıyorum bu mektubu.
Mustafa Balbay ile benim tutuksuz yargılanmama iki üye hâkim, gerekçe göstermeden karşı çıkıyor. Ama başkan tutuksuz yargılanmamızı istiyor. Mustafa da, ben de adil, hızlı ve tutuksuz yargılanmak istiyoruz.
Ancak yasalara aykırı olarak, AB normlarına ve Anayasamıza aykırı olarak tutuklu bulunuyoruz.
Yapılan bizim muhalefet etme, gazetecilik yapma, toplumsal misyon üstlenmemizin cezalandırılması. Memleket sevdamızı, ulusal duruşumuzu, ifade özgürlüğümüzü tutukladılar.
Bunların da geçeceğini biliyoruz. Yılmadan, kararlılıkla hukuki hakkımızı, özgürlüğümüzü, inançlarımızı savunmaya devam edeceğiz. Türkiye ve insanlık için kavga vermeye devam edeceğiz.
Anayasal haklarımızı kullandım, cezaevine attılar.
Ama Anayasa değişikliğini samimi bulmuyorum. Özgürlük ve hak Anayasa’da yazacak ama kullanınca tutuklanacaksın. Anayasa, muhalefet etme, karşı çıkma hakkını tanır. İktidarı ve güç sahiplerini bir çizgide tutar.
Ergenekon davası kullanılarak çizgileri siliyorlar. Anayasa uygulanmadıktan sonra ne anlamı var? Önce Anayasa’ya uymayı öğrensinler sonra ders verirler.
Anayasa’ya uyanları muhalif diye hapse atınca demokrat olunduğu nerede görülmüş.
Siyaset bu denli bencil olamaz. Olmasına izin verilemez. Hukuk bunun için özgür olmalı. Ergenekon bunun kırıldığı yer. Saygılarımla.
Sizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Tuncay Özkan”.
* * *
Tuncay’ın mektubunu okuyunca Ergenekoncu, terörist, darbeci diye aydınları içeri tıkan bir iktidara karşı ruhumdaki isyan duyguları dayanılmaz boyutlara ulaşıyor.
Biz gazetecilerin otokratlara karşı tek silahı var o da kalemimiz.
Ama ne acıdır ki, bazı meslektaşlarımız bu silahı bütün insani duygularını yitirmişçesine tersine kullanıyorlar.
Geçenlerde avukat Turgut Kazan da bir hukuk adamı olarak isyan ediyordu:
“Lütfen, rica ediyorum. Televizyonlara çıkıp ahkâm kesenler Erzincan iddianamesini bir kez okusunlar. Türkiye’de hukuk adına ne facialar sahnelendiğini görürler.”
Tuncay’ın mektubu da aklın, mantığın, hukukun olmadığı, vicdanların tamamen karardığı bir Türkiye fotoğrafını vermiyor mu?
Bir yıldan beri içerde Tuncay.
Suçunu bilmeden demir parmaklıklar arkasında çile çekiyor.
Soruyor, söylemiyorlar. Çünkü söyleyecek bir şeyleri yok.
Ne yaparlarsa yapsınlar meslektaşımın ülke sevgisini bastırıp yok edemezler.
Yürekli insanları demir parmaklıklar arkasına zincirlemekle korkutamazlar.
Çünkü vatan sevgisi her meşakkate katlanmaya değer.
Bunu ancak yüreğinde vatan sevgisi taşıyanlar bilir.
Paylaş