Unutmasın, Abdullah Gül de o mahkemeye başvurmuştu
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
BAŞBAKAN Erdoğan’ın, kendisini destekleyenler dışındaki medyayı ve gazetecileri sevmediğini hepimiz biliyoruz.
O nedenle bizim medyanın türban kararı hakkındaki değerlendirmelerini bir yana bırakalım, önemli Batılı gazetelerin yazdıklarından birkaç örnek verelim.
Örneğin Washington Times (ABD): ‘Mahkeme Türk üniversitelerindeki türban yasağının sürdürülebileceğine karar verdi.’
Liberation (Fransa): ‘Avrupa Türk üniversitelerindeki türbana karşı çıktı. AKP türbanı yasaklayan yasayı yumuşatmak için mahkeme kararına dayanabilmeyi bekliyordu.’
Die Welt (Almanya): ‘Türban yasağı yerinde bir yasak.’
Bu değerlendirmeler Türk medyasınınkilerle örtüşüyor.
Hatta biraz daha kesin.
Demek ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi’nin verdiği karar, Tayyip Bey ve arkadaşlarının veya yandaşlarının değerlendirdiği gibi değil.
Yani sadece Leyla Şahin dosyasını bağlamıyor, türban hareketini laikliğe karşı bir tehlike olarak görüyor, üniversitelerdeki yasağı insan haklarını ihlal olarak kabul etmiyor.
Böylece türban yasağı konusunda temel bir karar alıyor ve soruna son noktayı koyuyor.
* * *
Ancak, Avrupa konusunda kimselere söz söyletmeyen Başbakan ile Dışişleri Bakanı’nın bu karara karşı gösterdikleri tepki, sırtlarında taşıdıkları devlet sorumluluğu ile hiç bağdaşmıyor.
Avrupa’nın en yüksek hukuk kurumunun kararını laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı ile Dışişleri Bakanı yok sayıyor.
Hele Dışişleri Bakanı Gül’ün ağzını burnunu bükerek yaptığı açıklama ve ‘Hükümet yasakları kaldırmakta kararlıdır. Bunu ilerde görürsünüz’ diye meydan okuması, bulunduğu mevkiye ve taşıdığı sorumluluğa hiç yakışmıyor.
İşin düşündürücü bir yanı daha var.
Gül’ün eşi türbanı yüzünden haksızlığa uğradığı gerekçesiyle ülkesi aleyhine bu kuruma dava açmıştı.
Başbakan da AİHM’nin soruna son noktayı koyduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Sezer’e yanıt verirken bakın ne diyor:
‘AB sürecine saygı duyanlar, AB üyesi ülkelerin icraatlarına da saygı duysunlar. Bu uygulama hangi Avrupa ülkesinde var?’
Başbakan o açıklamayı yaparken orada olsaydım kendisine şu soruyu sormak isterdim:
‘Sayın Başbakan, hangi Avrupa Birliği ülkesinin iktidarı, toplumunu ortaçağın kapkara dönemine döndürmek istiyor? Bunun için anayasayı değiştirmeyi, yasalar çıkarmayı düşünüyor?’
* * *
Bu gelişmeler, hükümetin radikal takıntıları yüzünden önümüzdeki aylarda Türkiye’nin sıkıntılı günler yaşayacağının habercisi.
Eğer AKP iktidarının bu inadı sürerse laiklik konusunda Avrupa Birliği değerleriyle Türkiye arasında ciddi çatışmalar başlar.
Başımızı yeniden ağrıtmaya başlayan terör belasını, Avrupa Birliği’nin dayatmalarını, dış politikadaki olumsuzlukları da düşünürseniz karşı karşıya olduğumuz sorunların ne kadar endişe verici olduğu ortaya çıkar.
Şemdinli olayında ise Başbakan gibi düşünüyorum.
Doğrudur, olay nereye kadar giderse gitsin, kime dayanırsa dayansın, devlet bu işi sonuna kadar götürmeli.
Suçlular kim olursa olsun ortaya çıkarılmalı ve cezalandırılmalı.
Ancak dilerim Erdoğan’ın bu sözleri de yolsuzluklar konusunda yaptığı ‘Damardan gireceğiz’, ‘Dokunulmazlıkları kaldıracağız’ vaatlerinde olduğu gibi havada kalmaz.