DÜNYADA hiçbir ülke Abdi İpekçi gibi çok önemli bir gazetecisini ve düşünce adamını ideolojik amaçla delik deşik eden bir katili 5.5 yılda salıvermez.
Afrika kabilelerinden devlete dönüşen ülkelerde bile böyle bir yargı ve infaz mantığı olmaz.
Mehmet Ali Ağca’nın serbest bırakılması Türkiye için bir utançtır.
Dün bütün televizyonların canlı olarak verdiği tahliye olayını izlerken içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim.
Türkiye’nin haktan, hukuktan bu kadar yoksun bir ülke haline gelmesi üzüntü verici.
Hele o adamın Kartal Cezaevi kapısından zafer kazanmış bir komutan edasıyla çıkması...
İster istemez Abdi İpekçi’nin kalleşçe katledildiği o uğursuz geceyi anımsadım.
İnanın o gece tam bir cehennemdi.
Eve gelir gelmez haberi aldım ve içeri girmeden deli gibi Şişli Etfal Hastanesi’ne gittim.
Benim gibi hemen bütün gazete orada toplanmıştı. Herkes dehşet içindeydi ve ’Yaşıyor’ haberini almak için birbirinden medet umuyordu.
Ama içerden gelen haberler İpekçi’nin öldüğü yönündeydi.
Hiçbirimiz inanmak istemiyorduk. Ama bir süre sonra acı gerçeği kabul ederek ağlaya ağlaya gazetenin yolunu tuttuk.
* * *
Yazı işleri salonu tam bir curcunaydı. Herkes ağlıyordu.
Rahmetli Turhan Aytul elinde mendil bir yandan gözlerinden akan yaşları siliyor, bir yandan sayfayı çizmeye uğraşıyordu.
Olayı izleyen muhabir arkadaşlar ağlayarak daktilolarının başına geçmiş haberi yazmaya çalışıyorlardı.
Hiçbirimiz ne yapacağımızı bilmiyorduk. Çünkü hiçbirimiz Abdi İpekçi’siz bir gazete düşünmemiştik.
Onsuz bir gazete yapmak aklımızın kenarından bile geçmemişti.
Ama cinayet bizi tanımadığımız bir gerçekle karşı karşıya bırakmıştı ve hepimizin sırtına Milliyet’i Abdi Bey’siz yaşatmak sorumluluğunu yüklemişti.
Bu Abdi Bey’e olan borcumuzdu.
Turhan Aytul her gün olduğu gibi sayfayı çizdikten sonra bağlamam için bana verdi.
Sayfa elimde içim yana yana mürettiphaneye indim. Oradaki mürettip ve operatörler de ağlıyordu.
O gece o gazeteyi nasıl yaptık, sayfayı nasıl çatıp bağladık ve bastık hálá aklım almıyor.
* * *
Aylar sonra bir gün Turhan Aytul beni odasına çağırdı ve gözlerini aça aça, "Abdi Bey’in katili yakalandı. Mehmet Ali Ağca diye biri" dedi.
Şaşırıp kalmıştım. O devam etti:
"Yarın sabah saat 05.00’te tatbikat yaptıracaklarmış. Birkaç muhabir arkadaş al, akşamdan Nişantaşı’na git ve tatbikatı izle."
Abdi İpekçi’nin vurulduğu yerin tam karşısındaki bir apartmanda tanıdık biri oturuyordu. Onun dairesine yerleştik ve Ağca’nın getirilmesini bekledik.
Sabaha karşı savcı ve çok sayıda sivil polis Ağca’yı getirip cinayet tatbikatı yaptırdı.
Ben ilk kez o zaman gördüm Abdi Bey’in katilini.
Ünlü gazetecinin arabasına nasıl yaklaştığını, ön sağ camı kırıp içeriye nasıl 5 kurşun sıktığını, sonra da koşup biraz ilerde kendisini bekleyen araca nasıl bindiğini oynayarak gösterdi.
İnanılmaz bir soğukkanlılıkla, bir robot gibi yaptı bütün bunları.
Fotoğrafçı arkadaşlar büyük telelerle katilin her hareketini saptadılar.
27 yıl sonra dün de Abdi Bey’in katilinin serbest bırakılmasını televizyonlarda izledim.
Böyle bir utanca tanık olacağımı hiç düşünmemiştim.