Tiyatronun iki devi

TİYATRONUN fuayesinde oyun saatini beklerken genç bir çocuk gelip "Sizi Gazanfer Bey kulise bekliyor" dedi.

Gazanfer Özcan’ın oyunlarını, filmlerini, TV dizilerini izlemiştim ama kendisiyle yüz yüze oturup konuşmamıştım. Onun için heyecanlandım.

Pınar Türenç, dostumuz opera sanatçısı Mete Uğur ile bizi kulise aldılar.

Tiyatroya büyük bir sevgi ve saygı beslediğim ve lise yıllarında biraz kıyısından köşesinden bulaştığım için kulise ayaklarımın ucuna basarak girdim.

Kulis, ev gibi döşenmişti. Gösterişsiz ama rahat koltuklar, köşede bir çay ocağı, tiyatronun programını belirten yazıların asılı olduğu küçük bir tahta...

Gazanfer Özcan, bizi sevgiyle karşıladı. Çok eski dostu Mete Uğur’u içtenlikle kucakladı.

Oturduk. Karşımda yaşamını tiyatroya vermiş bir sanatçı vardı.

Eşi Gönül Ülkü ile birlikte "Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu"nu ayakta tutmak için uğraşıyordu.

Dile kolay, 43 yıldır iki sanatçının akıl almaz özverisiyle yaşayabilen bu mütevazı ama onurlu sanat yuvasının konuğu olmanın mutluluğu içindeydik.

* * *

Biraz sonra aynı sıcaklıkla Gönül Ülkü girdi odaya. O da Mete Uğur’la kulaklaştı. Bize hoş geldiniz dedi.

60 yıla yakın süre tiyatroya emek veren karı-koca, 1962 yılında evlenmişler ve Şehir Tiyatroları’ndan ayrılıp kendi tiyatrolarını kurmuşlar.

Ben onların Aksaray Yusufpaşa’daki ilk tiyatrolarında oynadıkları ilk oyunlarını izlemiştim.

O yıllarda lise öğrencisiydim ve tiyatro hastasıydım.

Gazanfer Özcan, benim bu hatırlatmam üzerine bir an daldı, "Ne güzel günlerdi o günler" dedi.

Sonra Vasfi Rıza Zobu’yu, Bedia Muvahhit ve o dönemde birlikte oynadıkları ustalarla ilgili anılarını anlattı.

Gerçekten de o yıllar, her sanatçının özlemle anacağı tiyatronun altın yıllarıydı.

Gazanfer Özcan’a "Avrupa Yakası"nın nasıl gittiğini sordum.

"Allah’a şükür iyi gidiyor. Aman gitsin... Bu tiyatro onun sayesinde ayakta duruyor" dedi. Sonra da özel tiyatroların yaşayabilmek için nasıl zorlandıklarını anlattı.

Kültür Bakanlığı’nın yaptığı yardımın yılda topu topu 40 bin lira olduğunu öğrendik.

O nedenle karı-koca tiyatrolarını ayakta tutabilmek için bu yaşlarında çırpınıp duruyorlar.

Türkiye’de sanatçının değişmeyen yazgısı...

* * *

Oyunun başlamasına 5 dakika kala, ömürlerini tiyatroya adamış bu iki saygın sanatçıya veda edip kulisten ayrıldık ve salondaki yerimize geçtik.

"Bak Sen İşin Tuhafına" oyununu izlerken bütün salonla birlikte sürekli güldük.

Bir kez daha anladım ki, bazı sanatçılar insanları güldürmek için yaratılmış.

Gazanfer Özcan da bunların son temsilcisi. Onun seyirciyi güldürmesi için çaba harcamasına gerek yok.

Sahnede bulunması, konuşması, vurgulamaları, hareketleri, mimikleri, yarattığı tiplemeler, seyirciyi güldürmeye yetiyor.

Bu özellik bazı sanatçılara Tanrı’nın cömertçe bağışladığı bir yetenekler bütünüdür.

Gönül Ülkü ile Gazanfer Özcan’ın daha uzun yıllar tiyatromuza yaptıkları katkıların devam etmesini dilerim.
Yazarın Tüm Yazıları