Sıra dışı anılar

ZEKÂ, Tanrı’nın insanlara bahşettiği en büyük armağandır.

Haberin Devamı

Doğal olarak zeki bir insanın yaşamı da, yazdığı anıları da ilginç ve sıra dışı olur.

O nedenle koramirallikten oramiralliğe terfisi son anda direkten dönen Atilla Kıyat’ın 43 yılını geçirdiği askerlik yaşamını anlattığı kitabını keyifle okuyorum.

Gelin bu sıra dışı askerin kitabını karıştırıp bazı olayları birlikte izleyelim.

Kıyat, 1995 yılında koramiralliğe yükselir ve Brüksel NATO-Türk Askeri Temsil Heyeti Başkanlığı’na atanır.

Brüksel’de görevi yıllar sonrasının en çok tartışılacak Genelkurmay Başkanı Korgeneral Hilmi Özkök’ten teslim alır.

1999’da emekliye ayrıldığında ise görevi, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan emekli olduktan sonra yazdığı iddia edilen günlükleriyle pek çok üst düzey subayın sorgulanmasına, hatta tutuklanmasına neden olan Özden Örnek’e devreder.

* * *

Haberin Devamı


Atilla Kıyat göreve başlar başlamaz NATO Askeri Komite turlarına katılan Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ya eşlik eder. İspanya’daki toplantıda Portekiz Genelkurmay Başkanı Karadayı’ya Kıyat’ı överek “Dilerim Atilla’yı ilerde genelkurmay başkanı olarak görürüz” der.

Karadayı, “Amiral haklı, fikirlerine katılıyorum ama bizde denizci genelkurmay başkanı olamaz” diye yanıtlar. Portekizli komutan şaşırır.

Daha sonra Kıyat, Karadayı’ya “Denizciler genelkurmay başkanı olamaz ama genelkurmay başkanı birkaç gün için de olsa denizci olabilir. Genelkurmay başkanları Harp Okullarının diploma törenlerinde her üç kuvvetin üniformalarını giyebilir ve bu bir gelenek haline gelebilir” der.

Bir süre sonra Genelkurmay Başkanı Karadayı Gölcük’teki bir törene deniz üniforması giyerek gelir.

Törende o sırada Türkiye’ye gelen Kıyat da bulunur.

Karadayı, Kıyat’a bir ara “Kıyat Paşa, nasıl yakışmış mı?” diye sorar.

Kıyat’ın yanıtı, “Ben sizin yerinizde olsam bu üniformayı bir daha hiç çıkarmam” olur. Karadayı bir şey demez, sadece gülümser.

* * *


Kıyat’ın Brüksel’deki evinde verdiği yemekte Danimarkalı bir korgeneral, “Masada çatal bıçak var, herhalde Brüksel’de olduğunuz için, Türkiye’de elle yiyorsunuzdur” der.

Kıyat bu münasebetsiz Danimarkalıyla Ankara’daki bir açılış törenine gider.

Sonra onu İstanbul’da bir lokantaya götürür ve şaraplarını yudumlarken, “Etrafına bir bak bakalım elle yemek yiyen birisini görecek misin?” diye sorar.
Adam bir şey diyemez, kıpkırmızı olur.

Danimarkalı bir gümüşçüye gitmek ister. Nuruosmaniye’de bir gümüşçüye giderler.

Danimarkalı gümüşlere bayılır ve 400 dolarlık bir yemek takımını beğenir. Hemen kredi kartını uzatır. Ancak imalatçı ve toptancı olan gümüşçü kredi kartı kabul etmez. Üzerinde 130 doları olan Danimarkalı parayı uzatıp yalnızca kaşıkları almak ister.

Gümüşçü, “Bu gece İstanbul’da o para size lazım olur, siz bütün takımı alın, parayı ülkenize gidince gönderirsiniz” der.

Adam şaşırır. Biraz sonra paketi alarak dükkândan ayrıldıklarında Kıyat Danimarkalıya “Bak, burası Türkiye, ben koramiralim, seni getirdiğim kuyumcu Ermeni, herhalde artık Ermeni vatandaşlarımıza kötü muamele ettiğimiz, onların da bizi sevmediği safsatasına inanmazsın” der.

Danimarkalı şaşkın “Aman Allah’ım, ülkemde bir çay bile vermezler” diye söylenir.

Yazarın Tüm Yazıları