Paylaş
CLEVLAND
CLEVLAND Vakıf Hastanesi'nin Kalp Merkezi'ne girdiğim zaman ilk gözüme çarpan mütevazı bir pankart oldu.
Pankartta şunlar yazılıydı:
‘‘Ülke çapında birinciyiz. Hem de 5 yıldan beri.’’
Clevland Clinic Kalp Merkezi'nin Amerika'nın en iyisi olma özelliğini bu kadar uzun süre kimseye kaptırmaması çok önemli bir olay.
Çünkü Amerika'da bir numara olmak demek, dünyanın en iyisi olmak demektir.
Bu övünülecek durumu, mütevazı bir pankartla, hem de en ufak bir böbürlenme sözcüğü kullanmadan hastalarına duyurmak aslında daha büyük bir başarı.
Kalp merkezi çalışanları yaptıkları işin öylesine bilincindeler ki, bunu bir övünme aracı olarak kullanmak gereğini duymuyorlar.
Doktor Murat Tuzcu'ya soruyorum:
‘‘Neden daha büyük bir tanıtıma gerek duymuyorsunuz?’’
Önemsemiyor, ‘‘Kıvanç duyuyoruz kuşkusuz ama, bu sonuç bizim için sürpriz değil ki’’ diyor.
Tuzcu'nun olağan olarak kabul ettiği olay az-buz değil, ‘‘dünyanın en iyi kalp merkezi’’ olmak.
Bir kez daha anlıyorum ki, sürekli başarılı olanlar mütevazı olmasını da çok iyi beceriyorlar.
* * *
Clevland'da kontrole girdiğinizde doktoru görmeden önce onun önüne konacak verileri saptamak için sizi hemen yönlendirmeye başlıyorlar.
Önce laboratuvara sokuyorlar, altı tüp kan alıp hemen bütün kan değerlerine bakıyorlar.
Akciğer filmi ve elektro çekiyorlar. Ondan sonra sıra en önemli işe, eforlu teste geliyor.
Kalp damarlarının normal oranda kan geçirip geçirmediğinin belirlendiği bu test için sizi hazırlarken doktorunuza da haber veriyorlar.
Önce, eko denen bir aletle kalbinizin çalışma kapasitesini saptıyorlar.
Yürüme bandına çıktığınızda ise doktorunuz başınızda bulunuyor ve testi yönetiyor.
Bant önce yavaş, sonra giderek hızlı dönüyor ve siz de üzerinde yürüyorsunuz.
10-12 dakika süren etabı bitirebilirseniz ve 2 dakikada bir ölçülen tansiyonunuz hıza uygun bir artış gösteriyorsa, sınıfı geçiyorsunuz.
Eğer beşinci, altıncı dakikalarda yorulup bandın durdurulmasını isterseniz, kalbinizde bir problem var demektir.
Yani kalbinizin yeterli oranda kanı pompolayamadığı anlaşılıyor.
Bu durumda daha ayrıntılı bir incelemeye geçiliyor. Büyük olasılıkla da bir anjiyo yapılması zorunlu görülüyor.
Sonrası ya balonla damarın açılması operasyonu, ya da by-pass ameliyatı.
Bugün artık her ikisi de korkulacak bir olay olmaktan çıktı. Teknolojik gelişmeler, bunları sıradan müdahaleler haline getirdi.
* * *
Benim kontrollerim tamamlandığı zaman sınıfı geçtiğim belli oldu.
Ama yine de son ve tek söz doktorun.
Onun sizi muayene ettikten sonra karşısına alıp yapacağı değerlendirme çok önemli.
Murat Tuzcu uzun uzun muayene ettikten sonra, bütün verileri kapsayan dosyama son kez göz gezdirip yüzüme bakıyor ve sözcüklerin üzerine basa basa şunları söylüyor:
‘‘Sonuçlar sevindirici... Memnunum... Ama...’’
Şimdi bu ‘‘Ama...’’ neyin nesi?
Bunu soramıyorum. Ancak yüzümdeki ifadeden Murat Bey anlıyor.
Yine ağır ağır konuşuyor:
‘‘İlaçlara devam edeceğiz. Günlük sporumuzu aksatmayacağız. Beslenmemize daha çok dikkat edeceğiz. Çünkü, kilodan memnun değilim.’’
Yani ‘‘Zayıfla’’ diyor. Bunu bir türlü beceremediğim için de çok nazik bir fırça atıyor.
Kilo... Kilo... Kilo...
İnsan sağlığı açısından çağımızın en önemli sorunu. Her hastalığın nedeni... Vücut ahengini altüst eden faktör...
Yağ, şeker, un kesinlikle yok...
Kolesterol yapıcı gıdalar yasak...
Alkol var ama sınırlı...
Özetle kilo vermenin, yani sağlıklı olmanın bir tek çaresi var: Yarı aç yaşamak.
Paylaş