Paylaş
Amerika’nın en saygın tıp örgütlerinden biri.
1913 yılında kurulan birliğin direktörü Thomas R. Russell, 16 Aralık tarihinde Prof. Dr. Mehmet Haberal’a bir mektup yazdı.
Direktör mektubunda Ergenekon davasında tutuklu olarak yargılanan Başkent Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal’a kendisine “onursal üyelik” payesi vermeyi kararlaştırdıklarını bildirdi.
Prof. Russell, Prof. Haberal’ı ödülünü almak üzere 3-7 Ekim 2010 tarihinde Washington’da yapılacak 96’ncı Klinik Kongresi’ne davet etti.
Direktör, bu payeyi veren yönetim kurulunun Prof. Haberal’ın cerrahide gösterdiği olağanüstü başarılar ile Türk cerrahlarına saygı duruşunda bulunduğunu bildirdi.
Prof. Russell, Prof. Haberal’ın bu davete katılıp katılamayacağı konusunda kendisinden haber beklediklerini söyledi.
Sonra da şöyle ilginç bir ifade kullandı: “Gelemezseniz onursal üyelik gıyabınızda verilecektir.”
* * *
Dünyanın en saygın tıp örgütlerinden biri olan Amerikan Cerrahlar Birliği, organ nakli ameliyatları ile binlerce insanı yaşama döndüren dünyaca ünlü Türk cerrahı Haberal Hoca’ya “onursal üyelik” payesi layık görüyor.
Peki biz ne yapıyoruz?
Bu kadar değerli bilim adamını akıl almaz suçlamalarla hapse tıkıyoruz.
Böyle bir garabet de ancak Türkiye gibi neyin ne olduğu bilinmeyen bir ülkede yaşanır.
Haberal aylardan beri tutuklu.
Yalnız Türkiye’de değil tüm dünyada büyük bir saygınlığı olan bir bilim adamına Türk yargısının yönelttiği suç şöyle:
“Silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme...”
İnsaf... Bin kere, milyon kere insaf...
Haberal Hoca’yı içeri atanlar Türkiye’ye ne kadar büyük bir kötülük yaptıklarının farkındalar mı?
Haberal’ın terör örgütü kurup yönetmesi, hükümete ve Meclis’e karşı yıkıcı eylemlerde bulunması hangi mantıkla bağdaşır.
Demek ki bu insan yalnız Türkiye’yi değil, bütün dünyayı, dünyanın en saygın bilim kurumlarının yöneticilerini bile kandırmış.
İsmet Paşa böyle bir durumla karşılaştığı zaman hep şöyle derdi:
“Haydi canım sen de!..”
Çankaya ne olmasını bekliyor?
TÜRKİYE’DE kurumlar arasında çatışma ortamı yaratılıyor ve bu ortam sürekli tırmandırılıyor. TSK’nın yıpratılması, yargının siyasallaştırılması, insanların korkutulması...
Kurumların ele geçirilerek demokratik rejimin dengelerinin bozulması...
Bu konuda epeyce yol alındı.
Türkiye’de alarm zilleri çalıyor.
Ülke hızla yönetilemez bir konuma doğru sürükleniyor.
En önemli görevi devlet kurumları arasındaki uyumu sağlamak olan Cumhurbaşkanı daha ne olmasını bekliyor?
Çankaya ülke bölündükten, kardeş kardeşin gırtlağına sarıldıktan sonra mı hareket edecek?
O zaman iş işten geçmiş olmayacak mı?
Paylaş