BU ziyaretler bana hep Türkiye’nin değişmeyen yazgısını anımsatır.
Amerika tarafından yönlendirilen, hatta kullanılan bir ülke olmaktan kurtulamamak.
Bu kez de öyle oldu.
Obama son derece nazik ve dürüst bir şekilde ülkesinin Türkiye’den neler beklediğini tebliğ etti:
Ermenistan’la sorunlarınızı giderin ve sınırı açın.
1915’teki acı olayları gündeme getirin ve tarihinizle yüzleşin.Tarih her zaman trajik gerçeklerle dolu, ama geçmiş çözümlenemezse omzunuzda büyük bir ağırlık oluşturur. (Yani soykırımı tanıyın ve yükten kurtulun.)
Ruhban okulunu açın.
Bizimle model ortaklık kurun. (Laiklik, ifade özgürlüğü, refah ve güvenlik temeli’nde bir birlik modeli.)
PKK konusunda Irak hükümeti, Irak’ın Kürt liderleri ile işbirliği yapın. (PKK’nın tasfiyesi konusunda bir söylemi yok.)
Kıbrıs’ta iki toplumlu federasyonu destekliyoruz. (Bunu kabul edin.)
Evet Obama’nın Türkiye’den yerine getirmesini istedikleri özetle böyle.
* * *
Kapkaranlık bir Bush döneminden sonra Obama dünyaya biraz daha aydınlık bir dönem vaat ediyor.
"İslam’la savaşmak istemiyoruz, ama El Kaide’yi yeneceğiz" diyor.
Türkiye’nin bu konuda kendilerine destek vereceğinden emin bir havada söylüyor bunları.
Avrupa Birliği konusunda Amerika’nın desteğinin süreceği konusunda güvence veriyor.
Atatürk’e ve onun yarattığı laik demokratik cumhuriyete büyük önem verdiklerini özellikle vurguluyor.
Bu söylemden sonra Obama Amerika’sının "ılımlı İslam modeli"ni rafa kaldırdığı sonucuna varmak yanlış olmaz.
Danışmanları Başkan’a Doğu insanlarını tavlamanın en kolay yolunun onları övmek olduğunu iyi ezberletmişler.
Hem cumhurbaşkanımızı, hem de başbakanımızı "Liderliklerinden çok etkilendim" diyerek göklere çıkarıyor.
Böylece Türk halkının gururunu okşayarak gezisini tamamladı.
Nedense bu övgüler beni hep kuşkuya düşürür.
Çünkü Batılılar ne zaman bizim liderleri övseler bunun altından mutlaka bir çapanoğlu çıkar.
* * *
Gelelim aynı zamanda ağırladığımız, çıkan kolunu tedavi ettiğimiz NATO’nun yeni Genel Sekreteri Rasmussen’e...
Bu konuda aklıma takılan soru da şu:
Biz Rasmussen’e neden karşı çıktık, sonra neden "peki" dedik.
Ben anlayamadım. Bir anlayan varsa bunu bana da anlatsa.