TÜRKİYE’Yİ yönetenler İstanbul’un değerini bir türlü kavrayamadılar.
İstanbul’un dünyanın hiçbir metropolünde görülmedik boyutta gökdelenlerle doldurulmasına izin verdiler.
Ne yeni yol yaptılar, ne de altyapı... Ama üst üste gökdelen dikilmesine göz yumdular. Aslında İstanbul yol bakımından sıkıntılı bir kent. Bir yerden bir yere ulaşmak için seçenekler çok sınırlı. Sanırım nüfusu 10 milyonun üzerinde olup metro ağı bakımından bu kadar fakir bir ikinci dünya metropolü yok. Doğal olarak İstanbul’daki gibi çorbaya dönmüş bir trafik düzeni de yok. Neyse, İstanbul’un dertleri bitmez. Biz esas konuya girelim. Başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye’deki ses kirliliğini önlemek için genelge çıkarıldı. Çevre ve Orman Bakanı bütün eğlence merkezlerine saat 23.59’dan itibaren müzik yasağı getirdi. Yani gece yarısına bir kala eğlence mekânları susacak, susmazlarsa kapatılacak. * * * İstanbul ve Antalya başta olmak üzere Bodrum, Marmaris, Çeşme, Kuşadası, Alanya ve aklınıza gelen tüm turistik kentler ve bölgelerde gece yarısı müzik kesilecek. Bakan’ın gerekçesi herkes buralara dinlenmeye geliyormuş. Kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yokmuş filan. İstanbul dışındaki turizm bölgelerinde eğlence yerleri merkezlerde. Tatil köyleri ise merkezden uzakta deniz kıyılarında. Oradaki turistlerin gürültüden rahatsız olmaları olanaksız. Ayrıca bu turistler bol bol eğlenmek de istiyorlar. İstanbul’a gelince... İstanbul çok özel bir kent. Tarihi, doğal güzellikleri, kültür yaşamı, alışveriş merkezleri ve de eğlence mekânları... Turistler sadece doğal güzellikleri, tarihi yapıları, sarayları, kasırları, müzeleri görmek için gelmiyorlar İstanbul’a... Bu büyülü kentin eğlence yaşamını tatmak, nefis balıklarını yemek istiyorlar. İstanbul yaşamının içine dalıp doyasıya eğlenmek istiyorlar. Turizmciler “Dünyada iki kent 24 saat yaşar. Biri İstanbul, biri de Bangkok” derler. Siz eğlence mekânlarını saat 12’ye bir kala durdurmakla bu kentin bir ayağını kesiyorsunuz. Bu basiretsizliktir. “Mektepler olmasa Maarif’i ne güzel idare ederim” mantığıdır. Çağımızda teknolojik olanaklarla müzik sesinin mekândan dışarıya taşmasını önlemek mümkündür. * * * Çevre Bakanı’na bir önerim var: İstanbul’da görev yapıp ülkelerine dönmek zorunda kalan yabancılarla konuşsun. Hepsinin “Güzel, tarih ve kültürle yoğrulmuş, uçsuz bucaksız renkli, kıpır kıpır bir yaşam sunan bu kentten nasıl ayrılacağım?” dediklerine tanık olacaktır. Boğaz’ı, Beyoğlu’nu, Kumkapı’yı, Etiler’i, Nişantaşı’nı, Bağdat Caddesi’ni, Kadıköy’den Tuzla’ya kadar uzanan, lokanta, bar ve kafelerle cıvıl cıvıl olan sahil şeridini nasıl susturacaksınız? Oralardaki renkli yaşamları nasıl karartacaksınız? İktidar, eğlence yerlerini gürültü kirliği yaratmadan insanları eğlendirmeye zorlamalı. Dediğimiz gibi bugün bunun çareleri var. Ama amaç eğlenceye fren koymaksa o zaman iş başka. Çevre Bakanı’na bir ikinci önerim var. Çöplüğe dönen ormanlarımızla, bir bir yok olan cennet koylarımızla ilgilensin. Oradaki sorun ses kirliliğinden çok daha vahim.