TEPKİLERİ görmek için "Mustafa"ya özellikle geç gittim.
Atatürk’e gönülden bağlı olan ve ona toz kondurulmasına tahammül edemeyen milyonlarca insan filmi izledikten sonra büyük üzüntü içinde kaldı.
Bu insanların tepkileri doğal olarak sert oldu.
Bu tepkilerin nedeni Atatürk’ün yanlış yorumlandığı inancıydı.
Atatürk karşıtları ise "tabuların yıkıldığını", "ezberin bozulduğunu" söyleyerek filmi olumlu karşıladılar.
Bu konuda ödün vermeyen bazı kesimler ise Can Dündar’ı Atatürk’e "ihanetle" suçlayıp çok ağır saldırılarda bulundular.
İşte bu değişik duyguları, değerlendirmeleri ve tartışmaları izleyebilmek için geç gittim filme.
Filmi yer yer çok beğendiğimi söylemeliyim.
Bazı bölümlerden çok etkilendim, zaman zaman gözlerim doldu.
Atatürk gibi büyük, tarihe mal olmuş bir dehanın yaşamını bir filme sığdırmanın ve herkesi memnun etmenin olanaksız olduğunu bilerek izledim.
* * *
Filmin bana göre yanlış bölümleri var.
Büyük önderin yaşamının bazı bölümlerini abartılı bir şekilde yorumlanmış buldum.
Birincisi Atatürk’ün yola birlikte çıktığı arkadaşlarının bir bölümünü dışlaması bir vefasızlık gibi değerlendiriliyor.
Atatürk bir devrimcidir. Zaferden sonra bütün gücüyle kafasındaki devrimleri yapmak ve onları gerçekleştirmek onun vazgeçemeyeceği bir tutkudur.
Ama görüyor ki, en yakınlarından bazıları bu devrimleri kabullenemiyor.
O zaman Atatürk gibi bir devrimcinin tek yapacağı şey onları saf dışı bırakmaktı.
Bunu hiç tereddüt etmeden yaptı.
Devrimleri de kafasındaki plana göre 6 yıl gibi çok kısa zamanda gerçekleştirdi.
Bu, arkadaşlarına yönelik bir vefasızlık değil, bir devrimcinin yüreğinde ve beyninde duyduğu sorumluluktur.
Atatürk’ün bir devrimci olarak başka yolu yoktu.
* * *
İkincisi ona yöneltilen "diktatörlük" yakıştırması.
Atatürk Cumhuriyeti yeşertmek, modern bir ülke kurabilmek için devrimlerini yapmak zorundaydı.
Atatürk’ü diktatörlükle suçlayan Batılılar bile onun devrimlerini gerçekleştirmek için başka çıkar yolu olmadığını kabul ediyordu.
Devrimleri gerçekleştirdikten sonra çok partili rejime geçmeyi düşündü.
Hatta yakın arkadaşı Fethi Okyar’a bir muhalefet partisi kurdurdu.
Ama Cumhuriyet’e, devrimlere karşı olan gerici kitleler Fethi Bey’in partisinde toplanınca bu deneme başarılamadı.
Atatürk’ün yalnız, çaresiz hatta yetkisiz olduğunu vurgulayan bölümlerdeki yorumlar ise hem abartılı, hem de çelişkilerle doluydu.
Sıkıntıdan sürekli içen, sigara tutkunu, kendini Çankaya ve Dolmabahçe’ye kapatılmış hisseden bir ruh haline bürünmesi ise bence gerçeklerle çelişiyor.
Çelişiyor çünkü çaresiz, yetkisiz ve sürekli içen bir insan olarak yorumlanan dönemlerde Atatürk, Başbakanı İnönü’yü görevden alıyor.
Büyük bir diplomatik atakla gidip Hatay sorununu çözüyor.
Bu bölümlerde Can’ın yorumlarına katılmıyorum.
Oysa filmdeki bu yanlışlar kolaylıkla düzeltilebilirdi.
Bu eleştirilerimin ötesinde dediğim gibi film yer yer insanı aşırı duygulandıracak kadar etkileyiciydi.