Názım Hikmet’in 58 yıl sonra yeniden vatandaşlığa alınması çok önemli bir karar.
Bu kararı alan hükümeti kutluyorum.
Konuyu Başbakan’a açan Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ı, bunu olumlu karşılayan ve hemen gereğinin yapılması talimatını veren Başbakan Erdoğan’ı da kutluyorum.
Dünyanın en büyük şairlerinden biri olan Názım Hikmet’e karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin yıllardan beri taşıdığı utancın bir bölümü böylece ortadan kaldırılmış oldu.
Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek alınan kararı açıklarken Názım Hikmet’in çektiği çileleri düşündüm.
Yıl 1951... Cezaevinden çıkan ve gözaltında tutulan Názım Hikmet’inkalbi hastadır.Üstelik askerlik yapamaz raporu vardır. Ama zamanın hükümeti hastalığına aldırmadan onu askere almak istemektedir.
Bu, şair için ölüm demektir. Zaten amaç da onu ortadan kaldırmaktır.
İşte o bunalımlı günlerde kız kardeşinin kocası olan Refik Erduran adlı genç, ünlü şairin karşısına dikilir ve yurtdışına kaçmasını önerir.
Kendisini bir sürat motoruyla Bulgaristan’a götürebileceğini söyler ve şairi ikna eder.
Sonradan ünlü bir gazeteci ve yazar olacak bu genç, o sırada askerliğini yapmaktadır.
O nedenle bir pazar günü Názım’la Tarabya’da buluşmaya karar verirler.
* * *
Refik Erduran emanet bir motorla, sözleştikleri saatte Tarabya’dan şairi alır ve Karadeniz’e açılırlar.
Bir süre sonra ufukta bir gemi görürler. Názım, "Doğru üstüne git" der.
Gemiye yaklaşırlar. Plekhanov adlı Rumen gemisinin birkaç personeli güverteye çıkar ve motordan el kol sallayan iki kişeye şaşkınlıkla bakarlar.
Názım adamlara sürekli bağırır:
"Durun, ben Türk şair Názım Hikmet!Gemiye binmek istiyorum."
Adamlar içeri girer. Bir süre sonra gemi yavaşlar ve iskele indirir.
Názım iskeleye çıkar ve Refik Erduran’a dönüp "Hadi sen de gel" der.
Refik Erduran kabul etmez.
O zaman Názım iki vasiyette bulunur:
"Kitap ve mecmua yayıncılığı yap.Filmcilik sahasına gir.Bunlar insanların aydınlanması için çok güçlü aletlerdir."
Sonra kucaklaşırlar. Názım güverteye tırmanır ve Refik Erduran’a son kez el sallar.
Bu onun Názım’ı son görüşüdür.
* * *
Názım Hikmet nasıl kaçtığını ve Refik Erduran adını uzun yıllar en yakınlarından bile saklar.
Kaçışı Türkiye’de büyük olay yaratır ve Türk şair vatandaşlıktan çıkarılır.
Rusya’da yaşadığı her gün Názım Hikmet’in duyduğu vatan hasretini büyütür.
Sonunda 1963 yılında bu hasrete kalbi daha fazla dayanamaz ve büyük şair yaşama veda eder.
Şimdi ona kimliğini iade eden ve Türkiye’nin üzerinden bu utancı kaldıran hükümete bir görev daha düşüyor.
O da bu büyük Türk şairini canı kadar sevdiği ülkesine getirip, vasiyet ettiği gibi Anadolu’da bir tepede toprağa vermek ve başına da bir çınar dikmek...
O zaman Türkiye Cumhuriyeti Názım Hikmet’e karşı yıllarca taşıdığı utançtan tam olarak kurtulacaktır.