1950-1960 arasında başbakan olarak Türkiye’yi yöneten Adnan Menderes bir gün Demokrat Parti’nin milletvekillerine Meclis’te şöyle sesleniyordu:
"Sizler isterseniz bu memlekete hilafeti bile getirirsiniz..."
Aslında Menderes’in söylemek istediği "Eğer ben istersem, bunu bile yapasınız"dı.
Gerçekten Demokrat Parti’nin 450 milletvekili Menderes’in her isteğini anında yerine getiriyordu.
O milletvekilleri partilerine oy vermeyen Kırşehir’i başbakanlarının isteği üzerine bir kanunla ilçe yapmışlardı.
Meclis’te mahkeme yetkisine sahip bir soruşturma komisyonu kurmuşlardı.
Hükümeti eleştiren gazeteleri kapatan, haberlerinin yayınlanmasına yasak koyan, gazetecileri hapse tıkan, gösteri yürüyüşlerini yasaklayan, hükümete üniversite profesörlerini, Yargıtay Başkanı ve üyelerini görevden alma yetkisi veren yasaları çıkarmışlardı.
Demokrat Partili milletvekilleri bütün bu antidemokratik yasaları başbakanın isteği üzerine yapmışlardı.
Partisinin milletvekillerine bu kadar hákim olan Menderes bir gün "Ben odunu koysam milletvekili seçtiririm" bile demişti.
* * *
Şimdi gelelim bugüne...
AKP’nin Meclis’teki 350 milletvekilinin DP milletvekillerinden bir farkı var mı?
Onlar da Tayyip Erdoğan’ın bir dediğini iki etmiyorlar. Onun her istediği yasayı gözleri kapalı çıkarıyorlar.
Başbakan Anayasa Mahkemesi’ne kızıyor diye onlar da kızıyor. Ellerinden gelse Anayasa Mahkemesi’ni toptan kaldırırlar.
Başbakan yalnız Anayasa Mahkemesi’ne değil, kendisine muhalefet yapan bütün kurum ve kuruluşlara kızıyor, onlara bağırıyor, çağırıyor.
Hepsini kendine biat edecek şekilde baskı altına almak istiyor.
Mantığının ve demokrasi anlayışının "Siz isteseniz hilafeti bile getirirsiniz" diyen Menderes’in mantığından bir farkı var mı?
Erdoğan’ın yönetimini demokrasiyle bağdaştırmak mümkün mü?
Ülkeyi babasının çiftliği gibi yönetmek hakkı dünyada hangi başbakana veriliyor?
Bunun bir örneği gösterilebilir mi?
Ben çoğunluğum, istediğimi yaparım mantığı çağdaş demokrasilerde kabul edilebilir mi?
* * *
Erdoğan 2001 ekonomik krizinin ürünüdür.
Bu krizin Sezer’in Ecevit’e kızıp anayasayı itmesiyle patlak verdiğine hálá inanan var mı?
Bir gecede Türkiye’nin finans sisteminin Washington’un düğmeye basmasıyla çökertildiğinden hálá kuşku duymak olası mı?
Bu çökertme operasyonunun amacının merkez sağı yok etmek, Recep Tayyip Erdoğan’ı Türkiye’nin başına geçirmek için yapıldığını görmemek mümkün mü?
2001 operasyonu Amerika tarafından, Erdoğan’ın başbakanlığında Türkiye’ye ılımlı İslam modelinin yerleştirilmesi için planlandı.
Ama önemli bir hesap hatası yapıldı.
O da AKP’nin 2008’in ikinci yarısından itibaren Türkiye’yi yönetemeyecek hale gelmesiydi.
Evet bugün AKP Türkiye’yi ne içerde, ne de dışarda (ABD ve AB’nin desteğine rağmen) yönetebiliyor.
Tek başına iktidar olmasına rağmen sorunların altından kalkamıyor.
Bu hengameden, demokrasi dışı yöntemlerle, popülist politikalarla kurtulmaya çabalıyor.
Ama olmuyor, olmuyor... Türkiye maalesef her geçen gün kötüye gidiyor.