KARŞIMDA oturan orta yaşın üzerindeki kadın sinirli ve endişeli.
“Artık haberleri izlemiyorum. Sinirlerim dayanmıyor. Gidişi hiç iyi görmüyorum. Kendim için değil ama oğlum ve torunum için korkuyorum” diyor. Oğlu Amerika’ya gitmeye ve oraya yerleşmeye karar vermiş. Buna çok üzüldüğünü söylüyor. Ama oğluna hak veriyor. “Ne yapsın, kızını bu ülkede yetiştirmek istemiyor” derken benden utandığı için olacak yüzüme bakamıyor. Sonra duygularını şöyle açıklıyor: “İnsanlar ülkelerini terk etmek zorunda bırakılmamalı. Ben ne pahasına olursa olsun Türkiye’den ayrılmayı düşünmüyorum. Çünkü ben yabancı bir ülkede azınlık olarak yaşamanın ne kadar zor olduğunu çok iyi bilirim.” Teselli etmeye çalışıyorum ama söylediklerimin bir yararı olmadığını görüyorum. Bunun üzerine ikimiz de bu konudan uzaklaşıp havadan sudan konuşmaya başlıyoruz. * * * Bu konuşmadan risk altında olmayan insanların bile korku içinde yaşadıklarını anlıyorum. Sonra bizim genç gazeteci arkadaşlarımızı düşünüyorum. Onlar görevlerini gerektiği gibi yapamamalarının rahatsızlığını yaşıyorlar. Örneğin Başbakan’a sormaları geren soruları soramıyorlar. Hoşuna gitmeyen soru soran gazetecilere “Sen hangi gazetedensin?” diye soran Başbakan’ın gazabından korkuyorlar. Çünkü yazarların bile işine son verildiğini görüyorlar. Böyle bir siyasi otorite ile karşı karşıya olduklarını biliyorlar. Korkan sadece gazeteciler değil. Ben işadamlarının, üst düzey yöneticilerin, esnafın, işçinin, çiftçinin hatta ve hatta sokaktaki sade vatandaşın bile korku içinde yaşadığına tanık oluyorum. AKP iktidarı, 8 yılda demokrasi adı altında otokratik bir yönetim kurdu. Anayasa değişiklikleri yaparak, yasalar çıkararak durmadan bu antidemokratik rejimin sınırlarını genişletiyor. İktidar her geçen gün biraz daha toplum yaşamını karartarak Türkiye’yi dinsel değerler üzerine kurulmuş, otoriter bir yönetime doğru götürüyor. * * * AKP iktidarı tarafından yaratılan bu korkuya yüreklice karşı koyanlar yok mu? Kuşkusuz var. Şimdi onlardan birini anlatacağım. Hem sanatçı olacaksınız, hem bu iktidara avuç açmama onurunu göstererek varınızı yoğunuzu koyarak kültür ve sanata hizmet edeceksiniz. Bununla da kalmayıp bu dönemde sanat okulunuzun önüne tam boy bir Atatürk heykeli dikeceksiniz. Atatürkçü olarak bugünkü tavra bütün yüreğinizle meydan okuyacaksınız. Bunun için Müjdat Gezen olmanız gerekecek. Dün Müjdat Gezen Sanat Merkezi’inde mütevazı ama anlamlı bir tören vardı. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in yaptığı tam boy Atatürk heykeli sanat okulunun önüne dikilmişti. Üstü bayrakla örtülüydü. Kurdeleyi Deniz Baykal kesti. Törene katılanlar hem Atatürk’ü andı, hem birbirinin Cumhuriyet Bayramı’nı, hem de 29 Ekim gününün ilk saatlerinde doğan Müjdat Gezen’in doğuşunu kutladı. Bu yürekli adam, sanata, kültüre yaptığı katkılar nedeniyle çok daha büyük kutlamalara layık. Biz de hem sizin Cumhuriyet Bayramınızı kutlayalım, hem de yazıyı ulu önderin bugünü yansıtan şu anlamlı sözüyle bitirelim: “Kuvvetsiz adalet acizdir. Adaletsiz kuvvet ise zalimdir.”