Paylaş
O geceyi hiç unutamam. Rahmetli Turhan Aytul'la gazetede bekliyorduk. Günlerden beri süren bu beklemeler dayanma gücümüzü zorlamaya başlamıştı.
Vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Rahmetli, ‘‘Hadi gidip bir iki saat uyuyalım’’ dedi.
Ben itiraz ettim:
‘‘Ya çıkarma olursa abi...’’
‘‘Olursa hemen döneriz.’’
İtiraz etmekte haklıydım; çünkü Ankara'dan Orhan Tokatlı her an çıkarma olabileceğini bildiren bir mesaj çekmişti.
Ama nutkumuz mu tutuldu nedir bilemiyorum, bu teleks mesajına rağmen kalktık Turhan Aytul'un evine gittik.
O yatak odasına geçti, ben de salondaki koltuğa uzandım. Daha gözlerimi kapamadan telefon çaldı.
Aytul açtı. Harekát başlamıştı. Hemen kalkıp gazeteye döndük.
Saat 00.06 filandı...
Sonra televizyonlarda Ecevit'in sakallı, yorgun yüzünü anımsıyorum.
Ecevit, bütün dünyaya barış harekátının başladığını ilan ediyordu.
Ondan sonra tam bir ay eve gitmeden gazetede yatıp kalktık. Her gece 8-9 kalıp değiştiriyorduk.
O günler, bir gazeteci için meslek yaşamında bir daha yaşayamayacağı olağanüstü günlerdi.
* * *
Şimdi düşünüyorum da aradan tam 25 yıl geçmiş...
Kan akmadan geçen 25 yıl...
Her iki toplumun da huzur ve barış içinde yaşadığı yıllar.
Ama bu barış ve huzur ortamı nedense Batılı ülkeleri rahatsız ediyor olmalı ki, Kıbrıs'ı yapay birtakım oluşumlara zorluyorlar.
Bütün genleriyle birbirinden ayrı olan bu iki toplumu zorla bir potanın içinde eritmek için uğraşıyorlar.
Bütün çabaları, Türkler'i Rumlar'ın egemenliği altına sokmak. Bunun için binbir tuzak hazırlıyorlar.
Ama yıllardan beri bu tuzakları bir türlü yutturamıyorlar.
Çünkü karşılarında Rauf Denktaş gibi bir çetin ceviz var.
Yunanlılar ve Kıbrıs'ı onlara yamamak isteyen Batılılar bu yüzden Denktaş'a öfke duyuyorlar.
Yalnız öfke duymakla kalmıyorlar, onu ekarte etmek istiyorlar.
Ancak Denktaş öyle bir efsane ki, kimsenin gücü onu bu ulusal davadan dışlamaya yetmiyor.
* * *
Denktaş'a neden kızdıklarını, ondan neden kurtulmak istediklerini en iyisi KKTC Cumhurbaşkanı'ndan dinleyelim:
‘‘Bana gelen Batılı diplomatlara, bir dayatmada bulundukları zaman şunu söylüyorum:
Burası bir devlet mi? Devlet.
Kurallar işliyor mu? İşliyor.
Demokrasi uygulanıyor mu? Uygulanıyor.
Seçilmiş bir cumhurbaşkanı var mı? Var.
Şimdi siz, bu cumhurbaşkanını masaya oturtup böyle bir devletin olmadığını kabul etmesini istiyorsunuz.
Böyle bir örnek var mı dünyada? Varsa ben de dediğinizi yapacağım.
Bunları söyleyince ısrarlarından vazgeçiyorlar. Susuyorlar ve kalkıp gidiyorlar.’’
İşte Denktaş böyle bir çetin cevizdir. Onu, istedikleri gibi parmaklarında oynatamıyorlar.
O, yılların verdiği deneyimle Kıbrıs Türkü için kurulan en ufak tuzağı bile hemen fark ediyor ve bu çirkin oyunları boşa çıkarıyor.
Kıbrıs Türkü, davasında haklıdır ve Denktaş gibi bir efsanevi adama da sahip olduğu için şanslıdır.
Hepsinden önemlisi, Kıbrıs Türkü'nün ve Denktaş'ın arkasında 62 milyonluk bir Türkiye var.
Paylaş