Kendimizi aldatmayalım gerçekçi olmak iyidir

DIŞİŞLERİ Bakanı Abdullah Gül Kayserilidir. Ben Kayserilileri tanırım, onları kimse kolay kolay tongaya bastıramaz.

Kayserililer zeki, kurnaz ve çok iyi tüccardır.

O nedenle Abdullah Bey’in Avrupa Birliği ile ilgili iyimserliğine aklım yatmadı.

Çünkü atalarından kendisine kalıtımsal olarak geçen önseziyle Avrupalıların döneklik figürlerini büyük ustalıkla kullandıklarını çok iyi bilir.

Gül ek protokol imzalandıktan sonra görüşmeler önünde artık bir engel kalmadığını söylüyor.

Ben artık aklım ve mantığımla olayı tarttığımda AB konusuna Dışişleri Bakanı kadar iyimser bakamıyorum.

Avrupalıların görüşmelere başlayana kadar da, başladıktan sonra da üye yapmamak için Türkiye’nin önüne akla hayale gelmeyecek engeller çıkaracaklarını adım gibi biliyorum.

Hele tam üyelik konusunda, Almanya ve Fransa’da gerçekleşmesi yüzde yüz olan Türkiye karşıtı siyasi değişiklikleri de hesaba kattığım için büyük bir kötümserlik içindeyim.

O nedenle de bir Türk olarak Avrupalılar tarafından aldatıldığımın öfkesini daha şimdiden duyuyorum.

Hükümet de bunu biliyor ama renk vermeden oyunu sürdürmeyi iç politikaları gereği yararlı görüyor.

* * *

Neyse... Şimdi gelelim ‘tanıdık, hayır tanımadık’ tartışmalarına...

Bu konuda kafası birçoğumuz gibi karman çorman olan bazı kişiler bir sohbet sırasında ünlü bir politikacıya sormuşlar bu işi.

Bir hikáye anlatmış...

Anadolu’nun bir kentinde hali vakti yerinde, özü sözü doğru, saygın bir adam varmış.

Bir gün bir tanıdığı gelmiş, otomobil alacağını söylemiş, kendisine kefil olmasını istemiş.

Adam bir süre düşünmüş, ‘Peki, sana kefil olacağım’ demiş.

Kalkıp acenteye gitmişler. Acente sahibi hemen işlemleri yapmış ve adamın önüne kefil olduğunu belgeleyen káğıdı koymuş ve imza etmesini istemiş.

Ama aynı zamanda uyarmış: ‘Bak eğer bu arkadaş borcunu ödemezse sen ödersin. Onun için imza atmadan iyi düşün...’

Adam acente sahibinin suratına bakmış, ‘Öder, öder’ deyip imzayı basmış.

Ancak otomobili alan borcunu ödememiş. Acente sahibi de kefil olan adamın kapısını çalıp parayı ödemesini istemiş.

Adam şaşkın, ‘Canım ben niye ödeyeyim? Git ondan al’ demiş.

Acente sahibi ‘Ben seni imzadan önce uyardım. Sen de imzaladın. Çaren yok ödeyeceksin.’

Adam ‘Canım olur mu, o öylesine atılmış bir imzaydı’ demiş ama acente sahibi gözünün yaşına bakmamış, otomobilin parasını adama çatır çatır ödetmiş.

Ünlü politikacı hikáyeyi anlattıktan sonra eklemiş:

‘Protokole atılan imza kefil olan adamın dediği gibi öylesine atılmış bir imza değildir. O imza Türkiye’yi bağlar.’

* * *

Gerçek de ünlü politikacının dediği gibidir.

Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanımadığımızı ilan eden deklarasyonun herhangi bir geçerliliği yoktur.

Bunu Erdoğan da bilir, Gül de...

Türkiye’yi bağlayan imza protokoldeki imzadır. Deklarasyonu hiç kimse takmaz.

Hükümet hesabını kitabını buna göre yapsın, adımlarını da buna göre atsın.

Yoksa ülke olarak çok ağır faturalar öderiz.

‘Ben Rumları tanımadığımı deklarasyonla dünyaya açıkladım’ sözlerini Avrupalılar asla dinlemez ve protokolün gereğini bu hükümete yaptırırlar.
Yazarın Tüm Yazıları