ADALET Bakanı Mehmet Ali Şahin, Deniz Feneri rezaletini uyutmak için 500 takla atıyor.
Atarken de minarelere kılıf uymadığı için zor durumda kalıyor.
Kökü Türkiye’ye dayanan, Avrupa’nın yaşadığı en büyük dolandırıcılık suçu olarak nitelenen Deniz Feneri skandalı şöyle gelişti:
Almanya, Deniz Feneri sanıklarını yakalayıp yargıladı ve çeşitli hapis cezalarına çarptırdı.
Mahkeme kararında bu örgütün uzantılarının Türkiye’de olduğu ve bunların soruşturulması gerektiği de belirtildi.
Ancak bu kararı AKP hükümeti tınmadı.
Doğal olarak medya rahat durmadı. Başladı bastırmaya...
Hükümet bu baskılara dayanamadı ve çaresiz karar dosyasını Almanya’dan istedi.
Nedense dosya günlerce gelmedi. Sonra nihayet 24 Şubat’ta dosya Ankara Savcılığı’na teslim edildi ve tercüme işi başladı.
Ama bu tercüme bir türlü bitmedi. Ben bu yazıyı yazarken de henüz bittiğine dair bir haber gelmemişti.
* * *
Bizim Adalet Bakanlığı tam bu iş uykuya yattı derken Alman mahkemesi ikinci bir dosya gönderdiğini ve Türkiye’deki 15 asli failin sorgulanmasını istediğini açıkladı.
Bu ikinci dosyanın varlığını Türkiye 23 Nisan’da öğrendi.
Gazeteci taifesi durur mu? Bakanlığa sordu. Bakanlık böyle bir dosyanın gelmediğini bildirdi.
Medya bu kez Şahin’i sıkıştırdı, bakan ikinci dosyanın geldiğini, birinci dosya gibi tercüme edileceğini söyledi.
Ancak Almanlar rahat durmayı bilmedikleri için gönderdikleri dosyanın Türkçe olduğunu açıkladılar.
Ertesi gün durum bakana soruldu.
Zor durumda kalan bakan, "Evet, Türkçesi varmış.Bana yanlış bilgi verilmiş.İnceliyoruz" dedi.
Bakalım birinci dosyanın tercümesi, ikincisinin de incelemesi ne zaman bitecek?
Büyük olasılıkla çıkmaz ayın son çarşambasında olacak.
* * *
Mehmet Ali Şahin sıradan bir insan değil.
Koca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Adalet Bakanı.
Dolandırıcılığı Alman mahkemesi tarafından karara bağlanmış, sanıkları mahkûm olmuş bir dosyayı sumen altı etmek Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanı’na yakışmaz.
Uzatmanın anlamı yok. Bakan, devlet adamı olmanın sorumluluğunu göstermeli ve görevinden istifa etmelidir.
Unutulmamalı ki, Türkiye’de ve dünyada kuşkuyla karşılanan, bütün muhaliflerin hapse atıldığı malum soruşturma ve yargılama (Ergenekon) da Adalet Bakanı Şahin’in sorumluluğundadır.
Bakan boşuna, "Yargı bağımsızdır.Ben müdahil olamam" gerekçeleri arkasına sığınmasın.
AKP iktidarında neyin ne olduğunu biz de, dünya da biliyor.
Bir ülkenin Genelkurmay Başkanı, yürütülen davanın iddianamesi hakkında ciddi şüpheleri olduğunu söylüyorsa...
Bir ülkenin hukukçuları, "Böyle gizli tanıkların ifadelerine, telefon dinlemelerine, söylentilere dayanan delilsiz iddianame olmaz" diyorsa...
Yurtdışından davayla ilgili olarak, "Türkiye’de yargı bağımsızlığı konusunda endişeliyiz" sesleri yükseliyorsa...
Adalet Bakanı o koltukta oturmamalıdır.
AKP iktidarı, ülkeyi Anayasa’ya, yasalara bağlı kalarak, hukuk devletini zedelemeden yönetmekle yükümlüdür.
Otokrat bir Başbakan’a değil, demokrat bir Başbakan’a ihtiyacımız var.