ELEKTRİK mühendisi olan ve Amerika’da yaşayan Akar Duru adlı okurumdan ilginç bilgiler içeren bir mail aldım.
Duru, NASA’da çalışan ve buluşlarıyla Türkiye’de değil ama dünya bilim çevrelerinde kendisine ‘Everest’in tepesine bayrak diken kadın’ gözüyle bakılan Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu ile iki yıl önce yapılmış bir röportajı gönderdi.
Duru’nun notu şöyle: ‘Türkçe internet sayfalarında (Google dahil) Çiftçioğlu için 2-3 taneden fazla yazı göremezsiniz. Üniversitelerimizin sayfalarına ise bakmaya bile gerek yok. İngilizce yayınlarda ise 500’den fazla yazı bulabilirsiniz.’
Şimdi Çiftçioğlu ile yapılan bu çok ilginç röportajdan bazı bölümleri okuyalım:
‘Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu Avrupa’nın Japonyası sayılan Finlandiya’da doçentlik unvanını alan ilk yabancı oldu. Kireçlenmeye neden olan mikrobu buldu: Nanobakteri. Bu buluşu nedeniyle dünyanın her yerinden davetler, ödüller aldı. Aynı mikrobun Mars’ta olduğunu keşfeden Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) ona birlikte çalışmayı önerdi...’
Çiftçioğlu yaptığı çalışmalarla kireçlenmenin kanser, kalp başta olmak üzere pek çok hastalığa yol açtığını belirledi.
* * *
Yine röportaja dönelim:
‘Finlandiya’ya gittiğimde söz konusu bakteri problemini bulmuşlardı ama ne olduğunu bilmiyorlardı. Ben onların bulduklarının ne olduğunu buldum....
Meğerse bütün vücuttaki tıkanıklıklar, kireçlenmeler bir mikrop yüzünden oluyormuş, ben buna ‘nanobakteri’nin neden olduğunu ortaya çıkardım.
Finlandiyalılar vatandaşlık başvurusu bile yapmamış olmama rağmen beni hep bir Finli gibi tanıttılar dünyaya. Mesela NASA’ya giderken Finlandiya’da bir gazete ‘NASA’ya giden ilk Finli’ diye başlık attı.
1996’da bütün başarılı bilim insanlarının bulunduğu bir törene çağrıldım. Törende Türk bayrağının altına gittiğimde beni oradan alıp, Finlandiya bayrağının altına götürdüler. O kadar ağırıma gitti ki bu....
Bana hayret ediyorlar, ‘Sana hiç kimse sahip çıkmıyor. Sen neden Türk olmakta ısrar ediyorsun?’ diye soruyorlar. Ama ben Türklüğümden asla vazgeçmem. Ben milliyetçi olduğumu bilmezdim ama dışarda kalınca insan ülkesinde kızdığı şeyleri bile özler hale geliyor.’
* * *
Neva Çiftçioğlu’nu Türkiye’de kızdıran olaylar neler? Bunları okuyalım:
‘Ankara Tıp Fakültesi’nde asistanım, doktoramı bitirmek üzereyim. Astım hastalığı üzerine bir tez hazırlayıp hocalarıma sundum. Bölüm başkanı tezi aldı, yüzüme baktı ve sonra ‘Bu tez çöpe atılır’ deyip herkesin gözü önünde kapağını bile kaldırmadığı tezimi çöpe attı. O çöpe atılan tezim birkaç yıl sonra dünyanın üç büyük bilimsel dergisinden birinde yayınlandı....
Finlandiya’da bakteri çalışmalarını yaparken Bilkent Üniversitesi’ne başvurarak ‘Gelin bunu birlikte yapalım. Patenti Türkiye’ye ait olsun’ dedim. Bana gelen yazılı yanıtı hálá saklıyorum: ‘Siz galiba iş arıyorsunuz’ deyip, önerimi kabul etmediler. Hacettepe Tıp’a da aynı öneride bulundum. Orası da ‘Bu bizi aşar’ yanıtını verdi. Oysa Finlandiya’da yaptığım her şeyi Türkiye’de de yapabilirdim ama neden bilmiyorum kabul etmek istemediler...’
Vatan hasreti dayanılmaz hale gelince Türkiye’ye dönmüş Çiftçioğlu. Başkent Hastanesi’nde çalışmaya başlamış. Ancak ona dışkı tahlili yaptırmışlar. 9 ay sonra Finlandiya’daki profesörü ‘Orada ziyan oluyorsun’ diye isyan etmiş ve Türkiye’ye gelip onu alıp götürmüş.
Bugün NASA’da ve dünyada 100’den fazla projede çalışıyor Çiftçioğlu.
İşin acı yanı bugüne kadar yaptığı hiçbir buluş, hiçbir çalışma için hiçbir Türk yetkilisinden tebrik almamış. Duyguları şöyle:
‘Sadece bir kişi. Nasıl duydu bilmiyorum İskandinav Tıp Ödülü’nü kazandığım zaman Ziraat Bankası’nın eski genel müdürü bir tebrik kartı gönderdi, hálá saklarım. Elimde sadece o kart var o kadar.’
Bunları okuyunca insanın söyleyebileceği söz bitiyor. Kim bilir, belki bir gün gelir biz de insanlarımızın değerini anlarız.