ÖNCE masadakileri saymalıyım: Gürer Aykal, Fazıl Say, Hıncal Uluç, Ece Sükan, Ceyda Düvenci, ben ve Kürşat Başar...
İki gazeteci, iki müzisyen, bir oyuncu, bir manken, modacı ve oyuncu...
Ve tabii bir de programın yapımcısı...
Bu kadar ilginç kişi bir masanın çevresinde toplanırsa hiç kuşkusuz orada ilginç bir sohbet de olur.
Önce herkes kendi mesleğinde yaşadığı ilginç anıları anlattı.
Hepsi insanı kahkahaya boğan garip ve komik olaylardı.
Bu uzun sohbetin bana göre en ilginç olan bölümünü biraz ayrıntılı anlatmam gerekiyor.
Kürşat Başar, önce Hıncal Uluç’a sordu:
"Türkiye’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?"
Hıncal Uluç deneyimli bir gazeteci. Bizim mesleğe yıllarını vermiş, çok şey görmüş, çok şey yaşamış...
Özetle şöyle dedi: "Türkiye’nin geleceği konusunda en ufak bir endişe duymuyorum.Çünkü ben okulları çok dolaşıyorum.Orada gençlerle konuşuyorum.Çok kaliteli bir gençlik geliyor.Onlara çok güveniyorum."
* * *
Başar bu kez Gürer Aykal’a sordu. Ünlü şef de Hıncal Uluç gibi düşündüğünü söyledi:
"Ben Anadolu’yu sürekli dolaşıyorum.Oralarda konserler yönetiyorum.İnanın bu halkı iyi tanıyorum.Onun için Türkiye’nin geleceğinden endişe duymuyorum."
Burada Ceyda Düvenci girdi söze.
Genç tiyatrocu ve dizi oyuncusu, Türkiye’nin geleceğinden büyük endişe duyduğunu söyledi.
"Ciddi şekilde geriye gidiş var.Ben bunu bir sanatçı olarak gözlemliyorum.Cumhuriyet değerlerine, Atatürk ilke ve devrimlerine bir karşı duruş var.Bu giderek güçleniyor.Açıkçası gelecek için umutlu değilim" dedi.
Ece Sükan da Ceyda Düvenci gibi düşündüğünü vurguladı. O da geriye doğru bir gidişin olduğunu söyledi.
"Ben Ankara’da büyüdüm.Her Ankara’ya gidişimde toplumdaki olumsuz gelişimi daha net görüyorum" diye konuştu.
* * *
Ben bu tartışmalar yapılırken şunu düşündüm:
"Gençler daha karamsar.Neden acaba?Sonra kendi kendime ’Ben umutlu muyum?’ diye sordum.Evet umutluydum.Çünkü umudumuzu yitirmememiz gerekiyor.İnatla direnmemiz, dik durmamız, kafamızı ve ruhumuzu satmamamız gerekiyor." Yanıtım kısaca buydu.
Ünlü piyanistimiz Fazıl Say, benim anlatmaya çalıştığımı fazlasıyla yerine getiren, laik ve demokratik cumhuriyet için, Atatürk aydınlanması için sorumlulukla dik duran ve bunu söylemleriyle gösteren bir sorumluluk içinde şöyle dedi:
"Ben bu ülkenin değerlerini savunduğum için, Atatürk aydınlanmasından yana tavır koyduğum için bu ülkede bazı kesimler bana ’Faşist’ diyorlar. Kendileri, yani ülkenin bütün değerlerini yadsıyanlar demokratmış. Böyle bir saçmalık olur mu?"
Sonra döndü ve Gürer Aykal’a, "Gürer Hoca, senin için de aynı şeyi söylüyorlar" diye konuştu.
Gürer Aykal güldü, "Desinler.Hiçbir önemi yok" dedi.
Sohbet siyasi olayların değerlendirilmesi, moda, sinema, tiyatro ve de medya ile sürüp gitti.
Hemen her konudaki bu ilginç sohbet, "Kürşat Başar’la" programında gelecek hafta cumartesi günü yayınlanacak.