İki liderin estirdiği şeriat rüzgárı

ECEVİT başbakanken ne zaman yurtdışına gitse, muhalefet lideri Demirel hemen lafı gediğine koyardı:

"İçeride bunaldığı için kendini dışarılara attı."

Demirel’in bu sözleri siyaseten söylenmiş olsa da iki lider arasında siyasi polemik yaratırdı.

Ecevit yanlısı yazarlar ile Demirel’i tutanlar birbirlerine girer, günlerce tartışırlardı.

Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan arka arkaya yurtdışına gittikleri zaman hep 1970’lerdeki bu siyasi fotoğraf aklıma gelir.

Son zamanlarda her ikisinin de içeriyi biraz boşlayıp dış sorunlara ağırlık verdikleri bir gerçek.

Üstelik ilgilendikleri, arabuluculuk yapmak istedikleri sorunlar Türkiye’nin kronikleşmiş sorunları da değil.

Hepsi bölgeyi ve dünyayı ilgilendiren konular.

Örneğin, Ortadoğu’da Amerika’nın bile beceremediği barışı kurmak istiyor Abdullah Bey ile Tayyip Bey.

Her ikisi de Kafkaslar için yeni bir barış modeli öneriyor.

İran ile Batı arasındaki anlaşmazlıklara çözüm arıyorlar.

Ama yıllardan beri çözüm bekleyen Kıbrıs konusuyla, Ege sorunuyla, Kuzey Irak’taki gelişmelerle pek ilgilenmiyorlar.

* * *

"Darfur Kasabı" olarak dünyada nefret toplayan ve demokratik ülkeler tarafından aforoz edilen Sudan Devlet Başkanı’nı Türkiye’ye çağırıp baş tacı ediyorlar.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin "soykırım yapmakla" suçladığı bu zatı, İstanbul’da üst düzey devlet protokolüyle ağırlıyorlar.

Adam da İstanbul’da bir basın toplantısı yapıyor ve kendisini "soykırım suçlusu" diye yargılayan uluslararası mahkemeye, Türkiye’nin kanatları altından meydan okuyor.

"Sudan’da İslam şeriatı hükümleri uygulanıyor, şeriat hükümlerinin geçerli olmadığı bir mahkemeyi tanımam" diyor.

"Türkiye’den büyük destek görüyoruz. Endişemiz yok" diyor.

Sonra da akıl almaz bir fütursuzlukla şöyle konuşuyor:

"Darfur’da ölen insan sayısı sanılandan az."

Soykırım suçlusu bu zat, bu meydan okumayı nerede yapıyor?

Avrupa Birliği ile tam üyelik görüşmelerini sürdüren laik, demokratik, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde...

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan da bu sözleri içlerine sindiriyor.

Pes doğrusu...

* * *

Ahmedinejad ise Türkiye’de Sultanahmet Camii’ne cuma namazı kılmaya gidiyor.

Bu zat için bütün yollar kesiliyor ve İstanbul felç oluyor.

Adam namazını kıldıktan sonra hem caminin içinde, hem dışında bir güzel de şov yapıyor.

Cami imamı dayanamayıp bu şova müdahale etmek zorunda kalıyor.

Ama aldıran olmuyor.

Bizimkiler bunu da seslerini çıkarmadan seyretmekle yetiniyorlar.

Hem Ömer el Beşir’in, hem Ahmedinejad’ın Türkiye’yi ziyaretleri ve verdikleri mesajlar Batılı ülkelerde hiç de sempatik karşılanmıyor.

"Kafkasya İşbirliği ve İstikrar Platformu" ise AKP’nin kendi kendine gelin güvey olmasından öteye bir etki yapmıyor.

Dış politikada bu işlere kalkmadan önce mutlaka nabız yoklanır, sonra girişimde bulunulur.

Uluslararası sorunlarda akla estiği anda arabuluculuğa kalkılmaz.

Kalkarsanız öneriniz havada kalır.

Bununla da kalmaz, devletinizin saygınlığına gölge düşürürsünüz.
Yazarın Tüm Yazıları