İçimizi yakan o fetva

BAŞBAKAN Erdoğan rahmetli Özal’ın ucuz politik bir sözünü çok beğenmiş olmalı ki, kendisine dönük suikast senaryolarını soran gazetecilere 8. Cumhurbaşkanı’nın sözünü tekrarlamış:

"Siyasetçinin bayramlığı ile kefeni yanındadır."

Akıllı, ilkeli, ülkesini düzgün yöneten bir politikacı böyle ucuz politikalar yapmaz.

Bırakın kefeni yanında taşımayı bu sözcüğü akıllarına bile getirmez.

Ama partiniz yolsuzluklara gömüldüyse, halkı "benden-benden olmayan" diye ikiye bölüyorsanız, kurumlarla ve vatandaşla sürekli kavga ediyorsanız, toplumun benimsediği çağdaş yaşam şeklini değiştirmeyi kolluyorsanız o zaman böyle popülist söylemlere sığınmak zorunda kalırsınız.

Acaba Başbakan imam hatipliler kurultayında Genel Başkan Yusuf Sula’nın açıklamalarını okudu mu?

Sula "Devlet yeniden tanımlanmalı", kendisini kastederek "Bizden biri bizimle ilgili bir şey yapmıyor", Danıştay saldırısı için "Biri öldü, yaralılar var diye haklı davamızdan vaz mı geçeceğiz" diyor.

Cumhurbaşkanı için "Adı Ahmet, Ahmet peygamber adı, ama şimdi engelliyor bizi. Madem öyle gidin adınızı değiştirin" diyor.

İşte Başbakan’ın savunduğu imam hatipten yetişen kafa bu...

* * *

Önümde gazetelerde çıkmış bir fotoğraf var. Karede 13 kadın görünüyor.

Bu kadınların sadece biri tesettürlü. Başı bağlı, mantosu ayak bileklerine kadar uzun.

Öteki 12 kadın modern giysili. Başları açık.

Fotoğrafta gülerek mutlu bir şekilde poz veren bu kadınlar AKP milletvekilleri.

Tesettürlü olan ise Emine Erdoğan.

Diyeceksiniz ki "İyi ya, AKP’li kadın milletvekillerinin modern giyimli olması, başlarını örtmemesi olumlu değil mi?"

Kuşkusuz olumlu, hatta sevindirici. Ama merak ettiğim bir durum var:

"Meclis’e tesettürlü kıyafetle giriş serbest olsaydı bu 12 milletvekili hanım da Emine Erdoğan gibi giyinenlerden seçilmiş olmayacak mıydı?"

* * *

Şimdi bir acı olaya daha değinmek istiyorum.

Bir din adamının, hem de bir profesörün (Başbakan’ın deyimiyle ulemadan biri) son anda verdiği fetva ile yaşamak için organ bekleyen 5 hastanın bütün umutları sönüverdi.

17 yaşında bir cinayete kurban giden Onur Topaloğlu adlı gencin ailesi, acılarını kalplerine gömüp evlatlarının organlarını din bilgini Prof. Dr. Cevat Akşit’in "Kuran’da yeri yok, bence caiz değildir" fetvası ile bağışlamaktan vazgeçtiler.

Umutları sönen hastalar ağlayarak evlerinin yolunu tuttular.

İstanbul Tıp Fakültesi Karaciğer Transplantasyonu Bölüm Başkanı Prof. Dr. Koray Acarlı’nın sözleri çok acıydı:

"Hastaları evlerine gönderirken içim yandı..."

Bizim de yandı ama ne yapalım ’ulema’nın fetvası böyleydi.

İnanın bu kafalar İslamiyet’e büyük kötülük ediyor. İslamiyet bu değil.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu konuyla ilgili olarak şunları söylüyor:

"Organ bağışında bulunmanın dinen hiçbir sakıncası yoktur. Aksine büyük bir sevaptır. Kuran şöyle der: Bir insanın hayatını kurtarmak bütün insanların hayatını kurtarmak gibidir."

Belli ki Sayın Bardakoğlu’nun da bizler gibi içi yanmış.
Yazarın Tüm Yazıları