Paylaş
İş çevreleri ateş çemberinin içinde kalmış gibi sürekli feryat ediyorlar. Ama seslerini duyurmakta zorlanıyorlar.
Geçenlerde üç-beş KOBİ (küçük ve orta boy işletmeler) sahibinin arasına düştüm. Düşmez olsaydım.
Adamlar içinde bulundukları durumdan o kadar yanmışlar ki konuştukları zaman sanki ağızlarından alev fışkırıyor.
Bir tanesi şöyle diyor:
‘‘30 Eylül Türkiye'nin felaketi oldu. O ‘Mali Milat' denen bela ekonomiyi perişan etti... Tam 30 milyar dolar uçup gitti.’’
Nereye gitti bu kadar para?
‘‘Nereye gidecek, daha çok Lüksemburg ve İsviçre'ye... Öteki Avrupa ülkelerine... Şimdi onlar Türkler'in paralarını satarak para kazanıyorlar. Türkiye de 2-3 milyar dolar alabilmek için IMF'nin önünde diz çöküyor.’’
Peki bu paralar geri dönmez mi?
‘‘Gerekli önlemler alınmazsa dönmez. Tersine kaçmaya da devam eder. Hükümetin vergi yasalarında düzenlemeler yapması, ‘Nereden buldun?' kafasını değiştirmesi lazım.’’
Özet olarak KOBİ sahiplerine göre hemen önlem alınması gerekiyor.
Yoksa kıyamet kopacak.
* * *
Bir KOBİ sahibi yaşadığı çok ilginç bir olayı anlattı. Yetkililerin dikkatine sunmak istediğimiz olay şöyle:
‘‘Ben İsviçre firmalarıyla yoğun iş yapıyorum. O nedenle de sık sık bu ülkeye gidiyorum. ‘Mali Milat'tan birkaç gün önce İsviçre Konsolosluğu'ndan bir mektup geldi eve.
Heyecanla açtım. Mektupta vizemin bittiği hatırlatılıyor, başvurmam durumunda bana 4 yıllık vize verebileceklerini bildiriyorlar, işlerimde başarı diliyorlar.
Şaşırdım kaldım. Burnundan kıl aldırmayan İsviçre birdenbire neden böyle iltifatkár oluvermişti? Bir anlam veremedim.
Sonra aklıma geldi. 30 Eylül'e, yani ‘Mali Milat'a birkaç gün kalmıştı. O zaman bu ilginin nedenini anladım ve çok üzüldüm. Araştırdım, benim gibi İsviçre ile iş yapan herkese böyle bir mektup gelmiş.’’
Bir haftalık vizeyi bile nazlanarak veren İsviçre'nin amacı belli:
‘‘Ey Türk işadamı kardeşim. Ülken senin paranın peşine düştü. Eğer bunalıyorsan ve paranı güvence altına almak istiyorsan ülkemin bankaları emrine amadedir. Üstelik ben hesap filan da sormayacağım.’’
* * *
Biliyorsunuz vergi yasaları çıkarılırken 30 Eylül ‘‘Mali Milat’’ olarak ilan edildi. İşadamlarına denildi ki: ‘‘Bu tarihe kadar ne kadar paran varsa bunu bankalara yatır. Bu tarihten sonra yapacağın harcamaların, yatırımların hesabını sorarım.’’
Uzmanların ‘‘bir kuş kadar ürkek’’ diye tanımladığı sermaye günlerce pervasız bir şekilde böyle tedirgin edildi.
Sonuç ne oldu?
Bankalara 4 milyar dolar para yattı ama buna karşılık kimine göre 20, kimine göre 30, kimine göre daha fazla para uçup gitti.
Bir ülkenin ekonomi bürokratlarının ustalığı, parayı ürkütmeden sistem içine alabilme hünerini göstermektir.
Parayı kaçırma pahasına alınan önlemler ülkeye zarar verir.
Vergide mantık ise ‘‘oranları düşürmek ama toplumun her kesimine yaymak’’ olmalıdır.
Yoksa yakaladığının gırtlağına basmak değil...
Tasarrufu kaçırmak değil, insanları buna özendirmek esastır.
Girişimcinin, sanayicinin, ihracatçının önüne engeller koymak değil, onları kaldırmak gerekir.
Liste daha uzatılabilir.
Bugüne kadar Türkiye'de bunların hep tersi yapıldı ama yatırım için, ülkeye döviz kazandırmak için kılını kıpırdatmayıp hazineyi soyanlara ses çıkarılmadı.
Hükümet seri hareket etmez, bu yanlışları düzeltmez, soygunlara göz yumarsa ekonomide düzelme müzelme olmaz.
Paylaş