Paylaş
İddialara göre bazı haber müdürleri sayfalarını kendi çıkarları için kullanıyorlar.
Daha açıkçası yaptıkları veya yaptırdıkları haberler için para ya da armağan alıyorlar. Yine aynı çıkarlar doğrultusunda bazı haberleri sumen altı ediyorlar.
Böyle bir durumda genel yönetmenin önünde iki yol vardır:
İddiaları inceler, doğruluğuna inanırsa gereğini yapar ve o müdürlere işten el çektirir. İddiaların aslı astarı yoksa zaten sorun ortadan kalkar.
İkinci yol delil olmadığı için olayın üstüne gitmez.
Ama meslekten ayrılıp köşesine çekildikten sonra bu konuda konuşmaz. Bu örnek hemen bütün meslekler için geçerlidir.
* * *
İşte bu nedenle eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün tutumunu hayret ve ibretle izliyorum.
Bir delinin ifadelerinden yola çıkarak açılan ve giderek laik demokratik cumhuriyete sahip çıkan yurtseverlere dönük bir imha hareketine dönüştürülen yargılamada sanık durumdaki insanlara zarar verecek açıklamalar yapıyor.
Savcılara “Darbe hazırlıklarından haberim vardı. Ama delil yoktu” diyor.
Bir gazeteye “Savcılara neyi öğrenmek istiyorlarsa cevap verdim. Ama hukuk kurallarının dışına çıkmadan. Savcılar eminim ki işlerini biliyorlardır ve onlara güvenmek zorundayız” diye açıklıyor.
Komutan, görevdeyken gereğini yapmadığı bir konuda bugün verdiği bu ifadelerle terör örgütü kurucusu, yöneticisi, üyesi olmakla ve darbecilikle suçlanan, defalarca ömür boyu hapisleri istenen silah arkadaşlarına, bilim adamlarına, gazetecilere, yazarlara ve aydınlara zarar veriyor.
Bu davadaki hukuksuzlukları, iddianame skandallarını, mantıksızlıkları dünyanın sayılı ordularından birini yönetmiş deneyimli bir komutan olarak görmüyor!
* * *
Hilmi Özkök’e dünyaca ünlü bilim adamı Prof. Mehmet Haberal’ın açıklamasını davanın nasıl bir zorlama olduğunu görmesi bakımından bir kez daha okumasını öneriyorum:
“İddianamedeki sözde terör örgütü ile ilgili tek bilgim sadece medya üzerinden olmuştur.
Terör örgütü yöneticisi olarak benimle birlikte adı geçen Yalçın Küçük ve İlhan Selçuk ile sadece aydınlar dilekçesi nedeniyle 25 sene önce karşılaştım. Bu insanlarla birlikte örgüt kurup yönetmem isnadı bir iftiradır.
Mustafa Özbek ve Erol Manisalı ile medya finans yapılanması içinde yer aldığım ve yardım ettiğim iddiası kesin bir yalandır.
Prof. Fatih Hilmioğlu ile birlikte aynı örgütte olduğum gerçekdışıdır.
İddianamede şahsıma yöneltilen diğer suçlamalar da asılsız olup, bu gerçekdışı iddialar nedeniyle 4 aydır bütün özgürlüklerim hukuka, insan haklarına aykırı olarak kısıtlandığı gibi, sağlığımı da ciddi şekilde zedelemiştir.
Bana isnat edilen konularla ilgili hesabımı, suçsuzluğun ‘suçluluk’ olarak kabul edildiği, başka bir değişle devlete hizmetin cezasız kalmayacağını ispat etmeye çalışan zihniyetlerin işgal ettiği makamlara gereği şekilde verdim.”
Hilmi Özkök’e kendi emrinde çalışmış emekli Albay Hasan Atilla Uğur’un duruşmada söylediği insanın yüreğini kanatan şu sözlerini de bir kez daha anımsatıyorum:
“Yıllarca terörle savaştım. Öcalan’ı Türkiye’ye getiren ekipte ben de vardım. Benim gibi bir adama PKK’lı demek benden sonraki arkadaşlarımın azmini kıracaktır. Buna hiç kimsenin hakkı yok.”
Paylaş