ÇOCUKLUĞUMDAN beri izlerim ama böyle bir "derbi sonrası" yaşamadım.
Galatasaray taraftarları ateş püskürüyor.
Hakeme değil, Beşiktaşlı seyircilere, futbolculara da değil...
Galatasaraylı futbolculara kızıyorlar ve onları maçı satmakla suçluyorlar.
Kewell’ın sol ayağına oturan topa bilerek vurmadığına inanıyorlar.
Baros’un iki kez kaleciyle karşı karşıya kalmasına rağmen gölü atmadığını söylüyorlar.
Bazıları da "Baros bomboş Sabri’ye topu o kadar kötü attı ki, çocuk yetişip topu boş kaleye yuvarlayamadı" diyor.
Hemen hepsi de Yıldırım Demirören ile Adnan Polat’ın Beşiktaş’ın ilk gölünden sonra öpüşmesini kanıt olarak gösteriyorlar.
Çevremdeki bütün Galatasaraylılar böyle bir ruh hali içindeler.
Bir arkadaşım "Maçı seyrettikten sonra taraftarlığımı askıya aldım arkadaş" diyecek kadar öfke doluydu.
Bir başkası ise "Maçtan sonra görmedin mi, bizimkilerin bir tanesinin bile yüzünde üzüntünün belirtisi var mıydı?" dedi.
Bendeniz işi gücü bıraktım başladım Galatasaray’ı savunmaya.
"Yahu yapmayın, etmeyin.Galatasaray gibi bir takım maç satar mı?Nasıl böyle düşünebiliyorsunuz" demekten dilimde tüy bitti.
Ama derdimi kimseye anlatamadım.
Hepsi "Sen ne dersen de, bizim takım kesin yattı Beşiktaş’a... Baros o golleri atamaz mı?" dediler.
Bugüne kadar hiç aklıma gelmeyen şeylere tanık oldum bu derbi sonrası.
Hele hele Galatasaray’ı Galatasaraylılara karşı savunmayı hiç düşünmemiştim.
Ama futboldaki yenilgiler taraftarları garip ruh hallerine sürüklüyor.
Kolay iş değil, bir Fenerbahçeli olarak iki gündür Galatasaray’ı Galatasaraylılara karşı savunuyorum.
Azınlıklar konusunda doğrular ve yanlışlar
BAŞBAKAN’ın kimilerinin "tarihi itiraf!" olarak kabul ettiği ve alkışladığı sözleri hem bazı doğruları, hem de bazı yanlışları içeriyor.
Doğru... Bu topraklarda yaşayan azınlıklara karşı bir güven ve huzur iklimi oluşturamadık.
Onlar iç ve dış kaynaklı olaylar nedeniyle hep huzursuz oldular.
Benim lisedeki arkadaşlarımın büyük çoğunluğu farklı etnik kimliğe sahipti.
Şimdi onların pek azı Türkiye’de. Diğerleri ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
Birkaç örnek vermek gerekirse, başta "Tehcir" olmak üzere ASALA cinayetleri, en son da Hrant Dink cinayeti Ermeni yurttaşlarımızın büyük bölümünü kaçırttı.
Yunanlılarla yaşadığımız olaylar ile Kıbrıs sorunu da İstanbul’daki binlerce Rum kökenli insanımızı yerinden yurdundan etti.
Yahudi nüfus da bu iklimden olumsuz etkilendi. Onların büyük çoğunluğu İsrail’e göç etti.
Yanlışlarına gelince.
Bir başbakan olarak kendi ülkesini faşist olarak nitelemesi...
Bu suçlamayı yapan başbakan günlerce bu ülkenin meydanlarında Yahudi düşmanlığını körükleyen konuşmalar yaptı.
Türkiye’de çalışan 40 bin Ermeni’yi sınır dışı etme tehdidinde bulundu.
Başbakan’ın sözlerinin nedeni 510 kilometre uzunluğundaki sınır bölgesindeki toprakların yabancılara kiralanmasını eleştiren muhalefete duyduğu öfkeydi.
Dünyada hiçbir ülke sınır topraklarını yabancılara kiralamaz.