DÜNYANIN "büyücü" olarak tanımladığı bir Türk virtüözünü izlemek ne kadar gurur verici.
Dünya afişlerinde "Fazil... Başka söze gerek yok" diye sunulan Fazıl Say’ın piyanosu gerçekten büyüleyici.
Pazartesi akşamı Cemal Reşit Rey’deki konserine Mozart’ın iki piyano parçasıyla başladı ünlü sanatçı.
Mozart’ı çalmadı, onu yaşattı.
Sanki bir yerlerden aldı getirdi onu, sahnede karşısına oturttu ve onunla birlikte çaldı.
Tuşlara dokunurken sürekli onunla konuştu.
Dinleyicilere bambaşka bir Mozart dinletti.
Aradan sonra Mozart etkinlikleri kapsamında ünlü piyanistimize sipariş edilen ve dünya prömiyeri Şubat 2006’da Viyana’da gerçekleştirilen Patara Bale Müziği bestesini seslendirdi.
Fazıl Say’a Celalettin Biçer neyle, Aykut Köselerli kudüm ve bendirle ve soprano Burcu Soysev sesiyle eşlik etti.
Say kendisiyle yapılan söyleşilerde Patara bestesi hakkında şöyle diyor:
"Müziğin başlangıç kısmında Mozart’ın Türk Marşı temasından yararlandım; ama eser daha sonra başka bir gelişim çizgisi izliyor. Mozart gibi Doğu ve Batı kültürleri arasında köprüler kurmaya yöneldim. Besteme Antalya yakınlarında bir koy olan Patara adını vermem, söz konusu köprüyü pekiştirmeyi amaçlıyor."
* * *
Fazıl Say’ın 2006’da bugüne kadar verdiği, bundan sonra yıl sonuna kadar vereceği konser sayısı tam 132 olacak.
Yani, 2.7 güne bir konser düşüyor.
Bu konserler Avrupa, Amerika, Afrika ve Asya ülkelerini kapsıyor.
Bu ülkelere ulaşabilmek için yapacağı yolculukları da düşünürseniz, Fazıl’ın ömrünün uçaklarda geçtiği ortaya çıkar.
Ünlü müzisyenin İstanbul’daki evinde kaldığı günler parmakla sayılacak kadar azdır.
Bu değişik ülkelerdeki konserlerini genellikle o ülkenin ünlü senfoni veya filarmoni orkestralarıyla veriyor.
* * *
Bütün bu rakamlar bizlere büyük gurur veriyor kuşkusuz. Bir dünya sanatçısına sahip olmak güzel bir şey. Ama bir de madalyonun öteki yüzü var. Acıklı yüzü...
Şimdi biraz ondan bahsedelim:
Bir gün Fazıl Say’ın elinde pasaportunu gördüm ve şaşırdım. 6-7 pasaport birbirine eklenmiş, kalın bir kitap kadardı.
"Neden bu kadar çok pasaport taşıyorsun?" diye sordum.
"Vizeler" dedi.
"Beni en çok uğraştıran sorun bu. Allah’tan birçok konsolosluk beni tanıdığı için anlayış gösteriyor."
"Peki bunun bir yolu yok mu?"
"Var. Birçok Avrupa ülkesi bana pasaport vermeyi öneriyor. Ama ben istemiyorum. Kendi ülkemin pasaportunu kullanmaya kararlıyım."
"Peki devlet sana niye kırmızı pasaport vermiyor? Sen ülkeni bütün dünyada tanıtan, hem de çok iyi tanıtan bir sanat elçisisin."
"Bilmiyorum... ’Tabii veririz’ filan diyorlar ama bir şey olmuyor."
Her yıl dünyanın bütün ülkelerini dolaşıp ortalama 120 konser veren ve Türkiye imajına inanılmaz bir katkı sağlayan bir dünya sanatçısına Türkiye’nin kırmızı pasaportu esirgemesi, ancak bize özgü bir gariplik olabilir.