TÜRKİYE’de varlıklı-yoksul herkes büyük bir yangının ortasında kaldı.
İnsanlar, çaresizlik içinde bu yangından korunmak için çabalıyorlar.
Çoluğuna çocuğuna akşam ekmek götüremeyen talihsiz insanlar silahlarını kafalarına, yüreklerine dayayıp intihara kalkışıyorlar.
Büyük işadamları kuruluşlarını ayakta tutabilmek için giderlerini kısıyor, personel azaltıyor, zaman zaman üretime ara vermek zorunda kalıyor.
Daha küçük işletmeler ortalığı kasıp kavuran yangına karşı kendilerini korumak için çırpınıyorlar.
Dayanma gücü kalmayan esnaf dükkanını kapatıyor.
Çiftçi tarlasını süremiyor, sürse tohum atamıyor.
İşsizler ordusu çığ gibi büyüyor.
Ülke toplumsal faciaya doğru sürükleniyor.
Başbakan ise bu yangını umursamadan meydan meydan dolaşıp yarattığı sanal düşmanlara karşı amansız bir savaş veriyor.
Kendisini, yolsuzlukları, ekonomik durumu eleştirenlere saldırıyor, devletin bütün gücünü onları çökertmek, yok etmek için kullanıyor.
* * *
Bütün dünya devletleri oturup ekonomik krize karşı önlem üstüne önlem alırken, AKP hükümeti hiçbir şey yapmıyor.
IMF ile bile yürütülen görüşmeleri, ekonomik dengeleri altüst edecek boyutlara gelen yerel seçim harcamalarını yapabilmek için uzattıkça uzatıyor.
Muhalefet partilerinin, ekonomistlerin, işadamlarının önerilerini elinin tersiyle geri çeviriyor.
Başbakan, söylenen bütün doğruları, bütün ciddi önerileri kendisine kurulan tuzaklar olarak algılıyor.
Meydanlarda halkı da yanıltarak, sanal düşmanlarıyla kahramanca boğuşuyor!
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın her yıl yayınladığı İnsan Hakları Raporu’nun Türkiye değerlendirmesine büyük tepki gösteriyor.
Başbakan’ın kimyası o kadar bozulmuş ki, kendi gazetecilerine raporu ABD’ye Doğan Grubu’nun yazdırdığını bile söyleyebiliyor.
Batı nihayet şunu net olarak görmeye başladı.
Başbakan Erdoğan hızlı bir şekilde demokrasi dışına doğru sürükleniyor.
Kendisi "Sultan" olma yolunda ilerliyor, ülkesini de Ortadoğu’ya doğru götürmeye çalışıyor.
Yıllarca onu cilalayan liberal arkadaşlarımız da bu saptamayı isteme istemeye kabul etmek zorunda kalıyorlar.
Hem Batı hem Türkiye’de liberaller, bu ülkeye ne kadar büyük bir kötülük yaptıklarını önümüzdeki dönemde daha iyi görecekler.
Gül’ün gerçek yüzü
YILLARDAN beri yazıp duruyorum. Abdullah Gül yüzünde sürekli gülen bir maske taşıyor.
Davranışları gerçek düşüncelerini yansıtmıyor.
O yemekler, toplantılar ve herkese dağıttığı mavi boncuklar da bir kandırmaca. Bunun kanıtı yaptığı atamalar. (YÖK üyeliğine yaptığı son atama İmam hatip kökenli, Yüksek İslam Enstitüsü mezunu bir hukukçu)
Bu atamalarda seçtiği isimler cumhuriyet’i, cumhuriyetin kazanımlarını, Atatürk ilke ve devrimlerini savunan, onlara bağlı olan insanlar değil.
Daha vahimi onlar laik, demokratik rejimin güvencesi olan anayasanın değişmez maddeleriyle kavgalılar.
Onlar bu maddeleri değiştirmek için yanıp tutuşuyorlar.