Dış politikadaki olumsuzluklar...

BAŞTA Başbakan olmak üzere tüm AKP’liler sıkıştıkları her yerde Atatürk’e sarılıyorlar.

“Büyük Atatürk’ün söylediği gibi... Büyük Atatürk’ün yaptığı gibi...” diyorlar.

“Biz de onun yolundan yürüyoruz” diyorlar.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu fiyaskoyla sonuçlanan “Komşularımızla sıfır sorun” politikaları için yapılan eleştirileri yanıtlarken Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” politikasını örnek gösterdi.
“Büyük Atatürk’ün ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ politikasıyla Türkiye’nin dış politikasına bir perspektif kattığını” söylüyor.
Ancak AKP’nin yürüttüğü iddialı dış politika ile Atatürk’ün dış politikasının tutarlılığının yarattığı saygınlık arasında çok büyük farklar var.  
Başbakan ile Dışişleri Bakanı tarafından bizzat yürütülen dış politikanın ne getirdiği ile ne götürdüğüne bakmakta yarar var.
Hamas ağırlıklı Filistin ile İran politikaları gerek Batı’da, gerekse bölge ülkelerinde olumlu bir hava yaratmadı.
Özellikle Başbakan Erdoğan’ın sert söylemleri, Batı’da Türkiye’nin bir eksen değişikliğine doğru sürüklendiği şeklinde yorumlandı.
Bu yorumlar içerde de benzer algılar yarattı.
* * *
Ortadoğu’daki Arap rejimleri, Gazze (Hamas) ve Filistin için parmaklarını oynatmazken, Erdoğan ile Davutoğlu’nun hemen her gün esip yağmalarının hem içerde, hem de dışarda endişeyle karşılandığı anlaşılıyor.
Başbakan İsrail’e tehditler yağdırırken Arap rejimleri susuyor.
Türk basınında pek yer bulamayan Suriye Devlet Başkanı Esad’ın son yaptığı değerlendirmelerde olaylara sadece kendi ülkesinin çıkarları açısından yaklaşması AKP için hayal kırıklığı yaratmış olmalı.
Esad İsrail’in Golan’ı boşaltması halinde bu ülke ile tam bir dostluk kuracaklarını açıklıyor.
Bunun dışında ne Gazze’ye ambargonun kaldırılmasını, ne Filistin’le adil bir toprak paylaşımı yapılmasını, ne de Kudüs’ün Müslümanların başkenti olmasını şart koşuyor.
Öteki Arap rejimleri gibi o da bunları ağzına bile almıyor.
Hatta Esad Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerini kopartma noktasına getirmesini doğru bulmuyor.
AKP ise Gazze ve İran’ın fedailiğine soyunacak kadar sert politikalar uygulamayı fütursuzca sürdürüyor.
Hatta Davutoğlu bir dışişleri bakanının temkinliliğini bir kenara iterek Kudüs için neredeyse cihat çağrıları yapıyor.
Başbakan İran için dünyaya meydan okuyor.
Her iki politikacı kapalı kapılar arkasında belki başka söylemlerde bulunuyorlar ama kürsülerde düpedüz İran ile Hamas’ın avukatlığını yapıyorlar.
* * *
Bu keskin politikaların getirilerine baktığımız zaman Türkiye açısından hiç de parlak bir fotoğraf çıkmıyor ortaya.
Tüm Arap rejimleri, özellikle de Mısır ve Suriye, Türkiye’nin bölgede ağırlık kazanmak amacıyla yaptığı bu fedailiği onaylamıyor.
Hatta bundan derin rahatsızlık duyuyor.
Bu gereksiz sert tutum Türkiye’nin bölgedeki ağırlığını da yok ediyor.
İsrail-Filistin sorunu için Ankara’nın arabuluculuğu sona erdi.
Suriye ile İsrail arabuluculuğu için başka güçler çoktan devreye girdi.
Bu yanlış politikaların en vahim sonucu ise Hamas’ın Filistin yönetimi ile aralarının düzelmesi için Türkiye’nin devreye girme önerisini geri çevirmesi.
Hamas’ın Türkiye yerine Mısır’ı seçmesi ise AKP’nin Ortadoğu politikalarının nasıl fiyaskoyla sona erdiğinin en somut göstergesi oldu.
Yazarın Tüm Yazıları