Paylaş
Onun yerini de kin ve intikam duygularının aldığını...
Senaryolara dayalı operasyonlar, gözaltılar ve tutuklamalar...
Meslekleri gereği belge ve bilgi toplayan, gerçekleri yazan gazetecileri, yazarları darbeci diye içeri tıkmalar...
Ömrü terörle mücadele ederek geçmiş olan general ve subayları terör örgütü üyesi ve yöneticisi olarak demir parmaklıklar arkasına kapatmalar.
Bilime, çağdaş eğitime ömürlerini vermiş olan insanları üniversitelerde tarikat ve cemaatlere geçit vermedikleri için terörist olarak cezaevlerine atmalar...
Henüz sanık konumunda olan insanları yandaş medyada ipe çekmeler...
Ergenekon ve Balyoz operasyonlarını ve yargılamalarını ülkenin her yerine yaymalar...
On binlerce sayfa iddianameler hazırlayarak kasıtlı olarak yargılamaları içinden çıkılmaz hale getirmeler...
Normalleşme, demokratikleşme dedikleri bunlar mı?
* * *
Katılmama gerekçesini Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün “Gereği bu şekildeydi böyle yapıldı” diye açıklaması...
Yani tatbikatı, Erzincan Ergenekon davasının bir numaralı sanığı yapılan 3’üncü Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk’in yönetmesi...
Demek ki, devlet katında Orgeneral Berk’in suçlu olduğu doğrultusunda bir kanaat var.
Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek için de durum aynı.
Albay istediği kadar “İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nı ben hazırlamadım. Altındaki imzayı ben atmadım. O imza taklittir” desin.
Avukatı istediği kadar “Belgede parmak izi, kâğıt ve yazım incelemesi yapılmadı, imza dışında planın Çiçek tarafından hazırlandığına dair tek bir
yasal delil yok” desin.
Albay Çiçek suçludur, içeri tıkılmalıdır. (Henüz yargılama bile başlamadı.)
* * *
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in avukatı Turgut Kazan istediği kadar sorsun:
“Çuvallar dolusu belge 3 günde okunup, CD’ler incelenip 61 sayfalık iddianame nasıl hazırlandı?”
Kazan, ayrıca bu iddianamenin yetkileri alınan eski başsavcının son anda yazdığı 63 sayfalık yetkisizlik kararının aynısı olup olmadığını da tartışmaya açıyor.
Öyleyse bu iddianame mahkeme tarafından nasıl kabul edildi?
Ya Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Ergenekon soruşturmasındaki bazı uygulamalardan duyduğu rahatsızlık nedeniyle atadığı savcı Olcay Seçkin’in
Balyoz operasyonu nedeniyle emekliliğini isteme kararı?
İstanbul Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in HSYK’nın rahatsızlık duyup yerlerinin değiştirilmesini istediği kendisine bağlı savcıların emri ile dinletilmesi.
Hele hele Başbakan’ın “Beni de dinletiyorlar” demesi.
Bakanlar, milletvekilleri dahil bütün devlet görevlilerinin, sokaktaki insanların dinlenme korkusuyla yaşaması...
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın bile gelişmelerden rahatsızlık duyarak “Ben yaptım oldu, ben söylediysem daha ötesi yoktur gibi yaklaşımlar yanlış” uyarısı yapması...
Özetlemeye çalıştığımız bütün bu olaylar aklın, mantığın artık yok olduğunun göstergesi değil mi?
Ondan da vahimi devletin işlemez, ülkenin yönetilemez hale getirildiğinin kanıtı değil mi?
Paylaş