Paylaş
“IMF-Dünya Bankası toplantısı dolayısıyla verilen davetlerden birindeydim önceki akşam.
Kokteyl sırasında büyük iş âleminden birçok kişiye rastladım, ayaküstü sohbetlerde merak edip sordum:
‘Başbakan Erdoğan’ın Al Capone benzetmesine ne diyorsunuz?’
Al Capone adını duyan hemen herkes yanımdan bir anda toz oldu diyebilirim.”
Hasan Cemal bunları yazdıktan sonra kendi kendine soruyor:
“Neden acaba?..
Erdoğan korkusu mu?..
Demokrasi korkusu mu?..
Yoksa ikisi birden mi?”
Meslektaşım biraz daha kurcalarsa korkanların yalnız işadamları olmadığını görür.
Meslek kuruluşları, odalar, malum sendikalar, sivil toplum örgütleri ve en düşündürücü olanı da sokaktaki insanlar...
Hepsi demokratlığı kimselere bırakmayan AKP’nin yarattığı korku ortamında ağızlarını açamıyorlar.
Telefonla bile konuşamıyorlar.
Hasan Cemal gözlemlerini biraz genişletse Türkiye’nin bir korku toplumu haline geldiğini görecektir.
* * *
Başbakan Erdoğan hepimizin bildiği gibi kürsülere çıktığı zaman demokratlığı kimselere bırakmaz.
Yıldız Teknik Üniversitesi’nin yeni akademik yılı açılış törenindeki konuşmasında bakın ne güzel demokratlık yapıyor:
“Biz emanetçiyiz, efendi değiliz. Biz efendi olmaya değil, hizmetkâr olmaya geldik. Bugün bu görevdeyiz, yarın bu görevde olmayabiliriz. Kimse buraya gelip ölene kadar oturmadı. Sultanlar da dayanamadı.”
Sonra da ifade özgürlüğüne, eleştiriye ne kadar saygılı olduklarını uzun uzun anlatıyor.
Ama işte bütün bu güzel ve anlamlı sözlere karşı Türkiye’yi getirdiği nokta Hasan Cemal’in bile kafasını karıştırıyor.
Ülkenin en önemli işadamlarından birini, gazete ve televizyonlarındaki eleştirel haberlere kızdığı için dünyanın en rezil gangsterine benzetebiliyor.
Demokratik bir ülkenin başbakanının böylesine derin çelişkiler içinde olması sonunda ona destek verenleri bile şaşırtıyor.
Onların kafalarını bile karmakarışık ediyor.
* * *
Başbakan’ın derin çelişkilerine devam edelim.
IMF ve Dünya Bankası guvernörlerine açların çığlıklarına kulak verilmesini isteyen şu çağrısının altına imzamı gözüm kapalı atarım:
“Dünyanın bir bölümü sınırsız bir şekilde tüketirken diğer bir bölümü de açlık nedeniyle hayatta kalma mücadelesi veriyor. Dünyanın bir kısmında inanılmaz bir israf yaşanırken, diğer bir kısmında ne yazık ki bir avuç pirinç bulmak dahi imkânsız hale geldi.”
Dünyadaki aç insanlara belli ki yüreği sızlayan Erdoğan nedense ülkesinin aç insanları için aynı duyarlılık içinde değil.
Örneğin üniversitelerde okumaya çalışan yoksul aile çocuklarının açlıktan derslerde bayıldıklarını görmüyor.
İşçi, memur, emeklilerin, işsizlerin sıkıntılarını uyguladığı sadaka ekonomisi ile gidereceğini sanıyor.
Ekonomik krizle dayanılmaz boyutlara ulaşan yoksulluk ve işsizliğe çare bulamıyor.
Ama medyaya bu gerçeklerin yazılmaması için baskı üstüne baskı yapıyor.
Kendisine karşı olan herkesi susturmak için bir korku toplumu yaratıyor.
Paylaş