Cumhuriyet, sanat eğitimine kerpiç evlerde başladı

İSTANBUL’UN 2010 Avrupa Kültür Başkenti dönemini hem ülkemizdeki, hem de Avrupa’daki insanların belleğinde ufacık bir kültür ve sanat tadı bırakamadan tamamlamak üzereyiz.

Haberin Devamı

Üstelik milyonlarca dolar harcanmasına rağmen...
Bu başarıdan dolayı büyük küçük bütün ilgili ve yetkilileri kutlamak gerekir! Eğer ülkeyi yönetenler sanatın önemini kavrayamamışlarsa Avrupa Kültür Başkenti olmak hiçbir şey yazmaz.
Bakın Cumhuriyet’in kurucuları o yoksulluk içinde kültür ve sanatın gelişmesi için neler yapmışlar.
Tarih 22 Ağustos 1924...
Ankara’da toplanacak olan Muallimler Kongresi hakkında bilgi sunmak amacıyla Eğitim Bakanı Vasıf Bey, Mustafa Kemal Paşa’ya ziyarete gelir.
Vasıf Bey bilgi sunduktan sonra Gazi Paşa’yı kongreye davet eder.
Mustafa Kemal Paşa “Katılırım. Memnunlukla. İlk kongreye de katılmıştım. Tam da Kütahya Savaşı sırasında, rahmetli Nâzım Bey’in şehit olduğu, cephenin yarıldığı gündü” der.
Sonra da şu talimatı verir:
“Sana bir şey hatırlatmak istiyorum. Okullarda müzik dersi var ama hâlâ müzik öğretmeni yok. Çocuk şarkıları yok. Bir çare bulsak da halk müziğini, türküleri, oyun havalarını da toplatsak. Bu işler için bütçede ödenek ayrılmıştı. Müzik çok önemli bir sanat, bir ihtiyaç. Bu sanatı okullarımıza sokalım. Çocuklarımız birlikte eğlenmeyi, oynamayı, şarkı-türkü söylemeyi öğrensin, hayat coşkusunu tatsın, büyük eserleri tanısın.”
“Peki efendim.”
* * *
Hiç zaman yitirilmedi ve 1 Eylül’de Musiki Muallim Mektebi kuruldu.
İleride Ankara Devlet Konservatuvarı’na dönüşecek olan okula Cebeci’de Şakir Ağa Hanı’nı oluşturan ikisi kerpiç üç eski bina ayrıldı.
Müdürlüğe Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör getirildi, öğretmenler seçildi.
Öğretimin on iki erkek öğrenci ile 1 Kasım’da başlamasına karar verildi.
On iki öğrenciyi az bulan bir milletvekiline Vasıf Çınar güldü, “Altısını İstanbul’daki öksüz yurdundan getirttik. Yoksa altı öğrenciyle açılacaktı. Aileler müzik öğretmenliğini ciddiye almadılar, çocuklarını vermediler” dedi.
Okulun açılma haberi duyulunca söylentiler de başladı.
Yakında okula kız öğrencilerin de alınacağı, erkeklerle birlikte eğitim görecekleri, birlikte çalgı çalacakları gerici çevrelerde ağızdan ağza dolaşıyordu.
Bu çevreler kadınların çarşaftan çıkmış olmalarına da, Gazi Paşa’nın yüzü açık eşini yurt gezilerine, ziyafetlere götürmesine de büyük öfke duyuyorlardı.(*)       
* * *
Bütün yokluklara rağmen sanatın bir millet için vazgeçilmez olduğunu vurgulayan Mustafa Kemal’in kararlılığı ile 1 Eylül 1924’te kerpiç binalarda kurulan Musiki Muallim Mektebi 1 Kasım 1936’da Devlet Konservatuvarı’na dönüştürüldü.
Konservatuvarda binlerce tiyatro, opera, bale, senfoni orkestrası, sahne, müzik ve beste sanatçıları yetişti.
Bu değerli sanatçılar Türkiye’nin aydınlık, çağdaş yüzünü tüm dünyaya tanıttılar.
Ankara Konservatuvarı’nın yetiştirdiği çok değerli sanatçılardan ilk aklımıza gelenler şunlar:
Azra-Aydın Gün, Cüneyt-Ayten Gökçer, Yıldız-Müşfik Kenter, Fazıl Say, Gürer Aykal, Gülsin Onay, Hüseyin Sermet, Meriç Sümen, Yıldırım Önal, Can Gürzap, Cihan Ünal, Zuhal Olcay, Mehmet Ali Erbil.
Yıllardan beri Cumhuriyet döneminde yetişen sanatçılarla gurur duyduk, bundan sonra da duyacağız.

Haberin Devamı

 (*) Cumhuriyet Türk Mucizesi İkinci Kitap/TURGUT ÖZAKMAN

Yazarın Tüm Yazıları