CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül kendisinin Çankaya’ya çıkışına karşı olanları bugüne kadar hiç yanıltmadı.
“367 oy gerekli” diye ısrar edenlerin ne kadar haklı olduğunu da bugüne kadar defalarca kanıtladı. Kendisini seçen, kurucusu olduğu partinin gönderdiği yasa ve kararnamelere gözünü kırpmadan mührünü vurdu. Rejimin güvencesi olan kuvvetler ayrılığının en önemli ayağı olan yargı bağımsızlığını yok edecek Anayasa değişikliklerini ülkenin Cumhurbaşkanı sorumluluğuyla değil de iktidar partisinin militanı yaklaşımıyla onaylayıverdi. Laik, demokratik cumhuriyet rejimini ayakta tutan üç direkten biri olan yargı bağımsızlığının çökeceği tehlikesine rağmen yaptı bunu. Erdoğan’ın emriyle AKP tarafından hazırlanıp dayatılan Anayasa değişikliği paketi, Meclis’te yine AKP oylarıyla kabul edildikten sonra 7 Mayıs günü onay için Çankaya’ya gönderildi. Cumhurbaşkanı yasaların kendisine tanıdığı 15 günlük inceleme süresini bile beklemedi. Oysa Cumhurbaşkanı’nın partilerüstü konumuna güvenen milyonlarca insan, Anayasa değişikliği gibi ülkenin yazgısını doğrudan ilgilendiren bir konuda karar vermek için bu 15 günü son dakikasına kadar kullanacağına inanıyordu. Ama bu beklentiler içinde olan herkes yanıldı. * * * Önceki gün eski İstanbul Baro Başkanı Avukat Turgut Kazan saat 11.00 sularında Cumhurbaşkanı Müşteşarı Mustafa İsen’i aradı. “Biz bir grup hukukçu Sayın Cumhurbaşkanı’na bir rapor hazırladık. Durumun aciliyeti nedeniyle size yollamak istiyorum. Raporumuzu Sayın Cumhurbaşkanı’na hemen iletmenizi rica ediyoruz” dedi. Mustafa İsen “Çok iyi olur, hemen gönderin” diyerek mail adresini verdi. Turgut Kazan mail’i saat 11.45’te gönderdi. Saat 13.56’da müsteşar mail’i aldığını bildirdi. Bu, Çankaya’ya gönderilen ikinci mektuptu. İlk mektup akademisyen, sendika yöneticileri, yazar ve sanatçıların oluşturduğu 220 kişilik bir grup tarafından gönderilmişti. Bu iki mektupta imzası olan Türkiye’nin önemli hukukçuları, bilim adamları, aydınlar gerekçelerini ileri sürerek Anayasa değişikliğinin veto edilmesini istiyorlardı. Ancak Cumhurbaşkanı bu önemli uyarıları dikkate almadı. Saat 17.00’de Çankaya’dan Anayasa değişikliğinin onaylandığı ve paketin referanduma sunulmak üzere Resmi Gazete’de yayımlanması için Başbakanlık’a gönderildiği açıklandı. * * * Demek ki, bunca önemli hukuk adamının, akademisyenin, yazarın, sendikacının, aydının uyarılarının Cumhurbaşkanı nezdindeki önemi bu kadarmış. Demek ki, Cumhurbaşkanı Gül tüm milletin cumhurbaşkanı olmak gibi bir sorumluluk duyarlılığı içinde değilmiş. Aynı duyarsızlık, ülkenin ana muhalefet liderinin yatak odasına girilip kurulan alçakça tuzak olayında da görüldü. Yatak odasına yerleştirilen gizli kamerayla kurulan bu tuzakla elde edilen kaset internet sitelerine sızdırılıyor. Olayın yarattığı büyük deprem tüm ülkeyi sarsıyor. Devletin başı olan Cumhurbaşkanı ise bu rezilliğin, bu alçakça komployu tezgâhlayanların ortaya çıkarılması için girişimde bulunacağına sadece Baykal’a telefon edip olup bitenlerden üzüntü duyduğunu belirtmeyi yeterli görüyor. Ne kadar basit değil mi? Tıpkı Anayasa değişikliklerine mührü vuruvermek gibi...