Paylaş
O dönem Amerika gerçekten de tam bir cadı kazanına döndürülmüştü.
İnsanlar sorgulanıyor, komünistlerin adını vermesi için tehdit ediliyordu.
Binlerce insanı işinden gücünden eden, onlara aileleriyle birlikte cehennem hayatı yaşatan o dönem rezil ve aşağılık bir dönemdi.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Demirel çarşamba günkü gazetelerde çıkan açıklamasında çok önemli ve o derece de vahim iki saptama yapıyordu.
Birincisi “Türkiye cadı kazanına döndü. At izi it izine karıştı”ydı.
Demirel bu saptamayı yaparken yerden göğe kadar haklıydı.
İkincisi “Konuşmaktan asla çekinmem. Eğer ben korkarsam benimle konuşmak isteyen herkes korkar”dı.
Demirel burada topluma çok önemli bir mesaj veriyor:
“Konuşmaktan korkmayın. Düşüncelerinizi açıklayın.”
Tam 50 yıl Türk siyasetinin tepesinde bulunmuş, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapmış bir insan...
İnsanların korktuğu için konuşamadığını vurguluyor ve bunu demokrasi açısından büyük tehlike olarak görüyor.
Demirel 80’li yıllardaki askeri rejimden çıkılabilmesi için “Konuşan Türkiye” sloganını ortaya atmış, bunun öncülüğünü yapmıştı.
* * *
Ama bugün Türkiye’de insanlar konuşmaktan korkar hale getirildi.
Yaratılan polis devleti korkusu hemen bütün yürekleri etkilemiş durumda.AKP iktidarı konuşmayan, düşünmeyen ve sorgulamayan bir Türkiye istiyor.
Muhalefet yapan medya istemiyor.
İşçi haklarını arayan sendikalar istemiyor.
Demokratik haklar için savaşım veren sivil toplum örgütlerini de istemiyor.
Kurumlarıyla, insanlarıyla biat eden bir toplum istiyor.
Bunun için uygulanan stratejinin en önemli ayağının eğitim olduğu kuşkusuz.
Amaç, “düşünmeyen, sorgulamayan” nesiller yetiştirmek.
Üniversite rektör ve dekanları bunun için değiştiriliyor.
Bu konuda büyük mesafe alındı.
Aynı stratejinin lise ve ilköğretimde de geçerli kılınması için Milli Eğitim Bakanlığı’nda yoğun çalışmalar yapıldığı gözleniyor.
* * *
Son örnek gazetelerde haber olarak yer aldı.
Gelecek yıldan itibaren liselerde okutulacak olan felsefe programında değişiklikler yapıldı.
Yeni programa göre “felsefeye giriş hikmet yorumuyla” başlıyor.
Kaynaklara göre “Hikmet, Allah katından gelen vahyin öğrettiği bilgi” olarak tanımlanıyor.
Oysa bütün dünyada uygulanan çağdaş eğitim öncelikle akıl ve bilime dayanır.
Dinsel eğitim ise öncelikle vahye...
Felsefeciler Derneği Başkanı Yaşar Küpeli yeni programı şöyle değerlendiriyor:
“Felsefeye giriş ‘felsefe-hikmet’ tartışması ile başlamaz. Felsefenin kendine has onu karakterize eden bir düşünce sistemi vardır. Çocuklar böyle başlayan bir programla ne düşünürler, ne sorgularlar.”
Yaşar Küpeli Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu seçimini “muhafazakârlaşma” olarak değerlendiriyor.
ODTÜ Felsefe Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet İnam ise felsefenin bir hikmet tabanı olduğunu ama salt hikmet içinde kalındığı takdirde bunun felsefe olmayacağını vurguluyor.
Bu değerlendirmelere katılmamak mümkün değil.
Türkiye çağdaş eğitimden saparak ne çağı yakalayabilir, ne de “muasır medeniyetler seviyesi”ne yükselebilir.
Paylaş