1942 kışı... Akşam saat 21.00 sıralarında Marsilya Konsolos Yardımcısı Necdet Kent’in kapısı çalındı.
Konsolosluk tercümanı Yahudi Sadi İşcan nefes nefeseydi:
- Almanlar bir sürü Yahudi’yi topladılar ve ölüm kampına yollamak için Saint Charles tren istasyonuna götürdüler.
İkisi birden evden fırladılar. İstasyona vardıklarında tren kalkmak üzereydi. Kapıları henüz kapatılmamış olan hayvan taşımakta kullanılan vagonları "Burada Türk var mı?" diye bağırarak dolaştılar. Son iki vagondan "Biz Türk’üz" diye korku dolu cılız sesler geldi. O sırada istasyon komutanı Alman subay "Siz ne yapıyorsunuz?" diye bağırdı.
- Ben Marsilya Türk konsolos yardımcısıyım.Bu trende vatandaşlarım var.Onları hemen serbest bırakınız.
- Bunlar Yahudi.Emir aldım.Onlar gönderilecek...
Sonra da iki vagonun kapısını kilitlemek istedi.
Necdet Kent daha atik davranarak tercümanla birlikte vagona atladı.
Alman Subay "İnin" dedi. Dinlemediler. Bunun üzerine kapıları kilitledi ve treni hareket ettirdi.
* * *
Olayı duyan Konsolos Bedi’i Arbel gara gelerek Alman komutandan Necdet Kent’le tercümanın Yahudi Türk vatandaşlarını indiremeyince trene bindiklerini öğrendi.
Hemen Büyükelçi Behiç Erkin’i arayıp durumu bildirdi.
Behiç Erkin derhal Gestapo karargáhına gitti ve nöbetçi subaya Vichy Alman Konsolosu Krug von Nidda’yı buraya çağırmasını söyledi.
Bir davette olan konsolos arandı. Biraz sonra Krug von Nidda geldi.
- Sayın ekselansları bu kadar acil ne var?Yoksa Türkiye savaşa mı girdi?
Behiç Erkin sert bir ifadeyle şunları söyledi:
- Sizin istasyon komutanınız benim iki vagon dolusu vatandaşımı ve iki konsolos görevlisini trene kapatıp göndermiş. Vatandaşlarım ve diplomatım o trenden indirilmediği müddetçe beni hiçbir güç yerimden kımıldatamaz" dedi.
Alman konsolos odasına geçerek gerekli temasları yaptı, daha sonra Behiç Erkin’in yanına gelerek "Talimat bekliyorum" dedi.
Kısa bir süre sonra Berlin’den beklenen talimat geldi: "Türk konsolosu ve vatandaşları hemen trenden indirilsin."
Anında tüm istasyonlara gerekli talimat telgrafla bildirildi.
Karanlıklar içinde ilerleyen tren bir istasyonda durdu ve kapılar açıldı.
Alman komutan, Necdet Kent’e "Bu trendeki Türk diplomat siz misiniz?" diye sordu. Olumlu yanıt alınca "Lütfen aşağı iner misiniz?" dedi.
Necdet Kent direndi: "Vatandaşlarımı almadan inmem."
Alman komutan "O zaman onları da indirin" dedi ve arkasını dönüp gitti.
İki vagon bir anda boşaldı ve ölüm treni yeniden hareket etti.
Alman askerler kaybolduğu anda ölümden kurtulan insanlar gözyaşları içinde Necdet Kent’e dokunmak, onu öpmek için etrafını sardılar.
Gestapo karargáhında Yahudi Türk vatandaşların kurtulduğunu öğrenen Behiç Erkin ise Alman konsolosuna dönerek hayatında ilk kez Almanca konuştu:
"Danke Herr von Nidda!"
Alman konsolos saygıyla eğildi ve şunları söyledi:
"Sayın büyükelçi, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’daki Alman komutanların neden sizi hem sevmediklerini, hem de büyük saygı duyduklarını şimdi anladım.Alman Demir Haç Madalyası doğru insana verilmiş..."
Sonra da sert bir hareketle topuklarını birbirine vurarak selam verdi.
NOT: Bu gerçek öyküyü, torunu Emin Kıvırcık’ın kaleme aldığı Paris Türkiye Büyükelçisi Behiç Erkin’in anılarını içeren "Büyükelçi" kitabından özetlemeye çalıştım. Bu olay, kitaptaki birçok olaydan sadece biri. T.T.