SAHNE ve perde insanları şöhret erozyonuna uğramaya başlayınca önü arkası olmayan iddialar ortaya atarlar. Türkiye gibi dedikodu ile yatıp dedikodu ile kalkan toplumlarda insanlar bu tip saçma sapan iddiaların üzerine atlayıp günlerce tartışırlar. Üzerine kara çalınan insanlar ise bu suçlamalara yanıt vermeye uğraşırlar.Bülent Ersoy’un sürüklendiği ruh hali de böyle bir çıkmaz olsa gerek. Oysa dünyada pek çok sanatçı çağın gelişmelerine uyum sağlayabilmek için çok çalışarak kendilerini yeniler. Bizdekilere bu yolu denemek zor gelir. Onlar işin kolayına kaçmak isterler ve gündeme girebilmek için zaman zaman Bülent Ersoy gibi yakışıksız bazı suçlamalarda bulunurlar. Deniz Baykal yaklaşık kırk yıldır politikanın içinde olan bir insan. Sevin veya sevmeyin ama şunu herkes kabul eder ki Baykal’ın bunca yıllık siyasi yaşamında parasal bir olaya adının karıştığı duyulmamıştır. Politikacı olarak akçeli konularda son derece duyarlıdır. Hem kendisi, hem de ailesi konusunda...Şimdi ben Bülent Ersoy’a sormak istiyorum. Acaba Deniz Bey’in eşinin ve çocuklarının adlarını hiç duydu mu?Eşinin ve çocuklarının bir olaya karıştıkları konusunda (yakışıksız, çirkin bir iki iftira dışında) gazetelerde bir tek satır okudu mu?Hatta eşinin ve çocuklarının fotoğraflarını hiç gördü mü?Tanrı’dan korktuğunu her zaman tekrarlayan Bülent Ersoy inanıyorum ki bu soruları vicdanında tartacak ve yaptığından pişman olacaktır.Formula 1 yetmezTÜRKİYE’ye çok büyük bir saygınlık kazandırdı yarışlar. Mutluyuz. İstanbul’un tarihsel önemini, kültür ve doğal zenginliği ilk kez bu kadar etkili bir şekilde dünyaya duyuruldu.Sanırım Formula 1 sayesinde Tanrı’nın kutsadığı bu güzel kenti milyonlarca turist görmek için can atacak. Türkiye Formula 1 gibi büyük bir organizasyonu kusursuz gerçekleştirebilen uygarlık çizgisinde olduğunu dünyaya kanıtladı. Ama bu yeterli değil. Türkiye bilimde, sanatta, yaratıcılıkta ve sporda da yeteneklerini dünyaya sergilemelidir. Formula 1 başarısı bizi sarhoş etmesin. Erdoğan’a ilginç mektupBAŞBAKAN Erdoğan’ın Diyarbakır açılımları bölge insanları üzerinde hem yanlış beklentiler oluşturdu, hem de terör örgütü ile etnik ırkçılığa cesaret verdi. İşte ilginç bir örnek:HAK ve Özgürlükler Partisi (Hak-Par) Genel Başkanı Abdülmelik Fırat, Başbakan Erdoğan’a bir mektup göndererek ‘Kürt sorununun federatif bir yönetimle çözülebileceğini’ savundu.Fırat’ın terör olayları konusundaki değerlendirmesi ise şöyle: ‘Haziran 2005’te ivme kazanan şiddet ortamını, aslında Türkiye’de AB karşıtı güçlerin tezgáhladığı bir oyun olarak görüyoruz. Hükümetinizin AB’ye girme hususunda gösterdiği kararlılık, anti-demokratik çıkar çevrelerini ve karanlıktan rant elde eden bürokrasiyi tedirgin edince, şiddet ortamı yeniden tetiklendirildi.’ Fırat, Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı konuşmada kullandığı ‘Tek devlet, tek bayrak ve tek millet’ ifadelerini ise eleştirdi, ‘Bu slogan Kürtleri ürkütmekte ve açılımınızın inandırıcılığını zayıflatmaktadır’ dedi.Bu mektubun değerlendirmesini Başbakan herhalde yapacaktır.