Bu kafalarla uğraşmak zorunda kalıyoruz

BODRUM Kalesi Sualtı Arkeoloji Müzesi’ndeki olay, tutuculuğun boyutunun nerelere vardığını çok net gösteriyor.

Kültür Bakanlığı, müzeyi gezen bazı kişilerin şikáyeti üzerine müzenin zindan bölümünün girişinde, kayaların üzerine 500 yıl önce Saint Jean Şövalyeleri’nin oyarak yazdığı yazının kazınması için talimat gönderiyor.

Malum kafaları rahatsız eden Latince yazı şöyle:

"Tanrı’nın bulunmadığı yer."

Talimatı alan zavallı müze müdürü ne yapacağını şaşırıyor.

Çaresiz, yazının Türkçe ve İngilizce çevirisi olan tabelayı hemen söküp kaldırıyor.

Yazının kazınmasına sıra gelince tarihe ve arkeoloji bilimine ihanet edemeyeceği için duruyor.

500 yıl öncesine ait bu yazıyı yok etmeden görünmesini nasıl engelleyebileceğini düşünüyor.

Bakanlık yazının eski müze müdürü tarafından yazıldığını, bu nedenle de tarihi ve arkeolojik bir değeri olmadığını iddia ediyor.

* * *

Sanırım 1992 yılıydı.

Müzeyi bugünkü haline getiren o dönemdeki Müdür Oğuz Alpözen ile kaleyi geziyorduk.

Bana kazı yapılan bir sahayı göstererek, "Burada Saint Jean Şövalyeleri’nin kullandığı zindanları bulduk. Bunları kısa zamanda ortaya çıkarıp müzeye kazandıracağız" dedi.

Gerçekten de kısa zamanda toprak altında kalan zindanlar yeryüzüne çıkarıldı ve halkın ziyaretine açıldı.

Aslında bizdeki bazı kafaları rahatsız eden "Tanrı’nın bulunmadığı yer" yazısı Tanrı’yı yadsıma, yok sayma anlamında değil.

O zindanlarda nasıl insanlık dışı bir anlayışın egemen olduğunun göstergesi.

Çünkü bu yazıyı yazan şövalyeler koyu Hıristiyan. Onların Tanrı’nın yokluğunu ağızlarına bile almayacakları kesin.

Ama o yazının kaldırılması için bakanlığa başvuran kafalar bunu bile akıl edemeyecek kadar fanatik.

Bakanlığın yazının sonradan yazıldığı iddiasına karşı ise eski müdür Oğuz Alpözen zindanlara ilk giren tanıkların yazının olduğunu belirten ifadelerini gösteriyor.

* * *

Biz bu kültürle, bu anlayışla, bu fanatik dünya görüşüyle Avrupa Birliği’ne nasıl gireceğiz, ben bunu çok merak ediyorum.

Lüksemburg’da, Avrupa Birliği’ne girmek için 75 milyonluk dev bir ülkenin yazgısının 700 binlik sözde bir devletin iki dudağı arasına bırakıldığı bir kez daha kanıtlandı.

Bu durumlara düşmek gerçekten hüzün verici.

Türkiye, görüşme sürecini Kıbrıs Rumları’nın insafına terk eden Avrupalılara gereken duruşu daha önce göstermeliydi.

AKP hükümetinin dış politika beceriksizliğinin ve bilgisizliğinin faturasını millet olarak ödüyoruz.

Üstelik bu faturayı önümüzdeki zorlu süreçte defalarca ödemek zorunda kalacağız.

Acı ama gerçek şu: Koskoca Türkiye, uyduruk cüce Rum devletinin oyuncağı haline getirildi.

Biz bunlarla savaşacağımıza tutucu, çağdışı, ufacık kafaların takıntılarıyla uğraşıyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları