KALABALIK toplantılarda kafası karışık olan okurların sorularını yanıtlarken inanın benim kafam da karışıyor.
İzlenimim şu: Herkes, ama herkes büyük bir endişe ve korku içinde.
Çoğunluk ülkenin geleceği için karamsar.
Bazıları ise çocukları için korku duyuyorlar.
Hele Genelkurmay’da hazırlandığı iddia edilen belge üzerinde yapılan tartışmalar toplumun kimyasını altüst etmiş.
Ülkeyi yönetenler bozulan toplum psikolojisini düzeltmek için sağduyulu bir üslup kullanacaklarına yangına körükle gidiyorlar.
Başbakan işi gücü bırakıp, RTÜK Başkanı Zahid Akman’ı koruyup kollama görevini eksiksiz yerine getiriyor.
Hálá Akman’a istifa etmesi gerektiğini söylemiyor.
İktidarın ikinci adamı Bülent Arınç, ortamı yatıştırmak için değil, daha da germek için çaba harcıyor.
Kendisi hukukçu olmasına rağmen çıkıyor, incelemesi yapılan bir belge için "Halkın iradesine, Anayasa’ya, demokrasiye karşı büyük bir ihanet" diyor.
Oysa daha ortada belgenin orijinali bile yok.
Belge sahte çıkarsa ne yapacak? Hukukçuluğuyla her daim övünen Arınç o laflarını nasıl yutacak?
Bunlar da devleti yönetmeye soyunan insanlar.
Üstelik bu zat Kurtuluş Savaşı’nı veren Meclis’in başkanlığını da yaptı.
Bu ne sorumsuzluk? Hayret!
* * *
Aklı başında olan insanlar nasıl büyük bir endişe ve korku içinde olmasınlar? Nasıl kimyaları bozulmasın?
İşte içler acısı bir örnek...
Eski Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Mustafa Yurtkuran testis kanseri oluyor.Testisinin tekini alıyorlar.
Radyoterapi olması gerekiyor ama o sırada Ergenekon’dan tutuklanıp içeri atılıyor.
Avukatları "Aman radyoterapi olması şart, ayrıca iki kalp damarı da tıkalı.Tahliyesini istiyoruz" diyorlar.
Mahkeme "Olmaz" diyor.
Avukatlar raporları gösterip bir kez daha tahliye istiyorlar.
Mahkeme yine reddediyor.
Avukatlar bu kez "Radyoterapi yapılmazsa yaşamı tehlikeye girer" raporu getiriyorlar.
Mahkemeden yine ret.
Eski rektörün rahatsızlıkları artınca hastaneye sevk ediliyor.
Şu anda durumu vahim. Önce by-pass olacak, sonra da radyoterapi görecek.
Ama bu arada iki ay süreyle bir kanser hastasının tedavisi engellenmiş oluyor.
Bu olay, Türkiye’de yargının vahim ve acı bir şekilde siyasallaştırıldığının somut örneğidir.
Ne vali ama
DEVLETİN Valisi Abant Platformu’nda yaptığı konuşmada Bülent Arınç’ı bile gölgede bırakıyor. Bakın ne diyor:
"Demokrasimizin en büyük engeli darbeci generallerin anayasasıdır.Jakoben (tepeden inmeci) bürokrasi, hükümeti amiri gibi değil, muhasebe müdürü gibi görüyor.
Halk iradesini sindiremeyenler hálá Baas ya da Pol Pot rejimi özlemiyle hükümeti devirmek istiyor.Ülkemizi jakoben bürokrasinin paşa gönlünden koptuğu kadar değil, sonuna kadar demokrasiye kavuşturalım. Yes we can..."
İmza: Bolu Valisi (yani benim valim) Halil İbrahim Akpınar.