1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nı izlemek için adaya giden 11 Türk gazeteci yanlış yola girince Küçükkaymaklı’da Rumlara esir düşmüştü.
Bu gazetecilerden biri de bizim gazete adına giden (Ben o zaman Milliyet’te çalışıyordum) Mete Akyol’du. Rum milisler Türk gazetecileri bir binaya sokup ellerini duvara dayatmışlar. Mete Akyol o zamanlar çok popüler olan “Memleketim” şarkısını mırıldanmaya başlamış. Ötekiler de ona katılınca Rumlar öfkeyle “Susun!” diye bağırmışlar. Mete, “Bizi nasıl olsa öldüreceksiniz, onun için susmayacağız” demiş. Milisler “Sizi öldürmeyeceğiz” demişler ve onları bir yüzbaşıya teslim etmişler. Yüzbaşı Takis Çagaris gazetecileri bir okula götürmüş. Orada bulunan Yunanlı subaylar Mete Akyol’a bazı sorular sormuşlar ve sonra grubu bir cezaevi arabasına bindirmişler. Başlarında yine Yüzbaşı Takis Çagaris olmak üzere yola çıkmışlar ama nereye götürüldüklerini bilmiyorlar. Yolda EOKA yollarını kesmiş. Çetecilerle yüzbaşı arasında sert tartışma yaşanmış. Tekrar yola devam etmişler. Yolları iki kez daha EOKA tarafından kesilmiş. Yine aynı tartışmalar yaşanmış, yeniden yolu çıkmışlar. Sonradan öğrendiklerine göre EOKA militanları yüzbaşıya “Gazetecileri bize ver, onları öldüreceğiz” demişler. Yüzbaşı her seferinde “Beni öldürmeden onları alamazsınız” diye direnmiş. Sonunda birçok tehlike atlattıktan sonra Limasol’a varmışlar. Çagaris onları Limasol Emniyet Müdürlüğü’ndeki görevli albaya teslim etmiş. Sonra Mete Akyol’a “Kim bilir nerde ne zaman görüşeceğiz” diyerek sarılıp veda etmiş. O gece hücrelerde yatmışlar, ertesi gün Klerides’in emriyle serbest bırakılmışlar. * * * 37 yıl sonra Yüzbaşı Takis Çagaris ile Mete Akyol İstanbul’da bir araya geldiler. Ölümle yaşam arasındaki ince çizgide yazgılarını paylaşan bu iki insan Atatürk Havaalanı’nda ilk karşılaştıklarında sevgiyle kucaklaşmışlar. Bu buluşmanın ilginç bir öyküsü var. Kıbrıs’ta televizyonculuk yapan Cem Kar, 1974 savaşındaki tutsaklarla ilgili “Meçhul Tutsaklar” adlı bir belgesel hazırlıyor. Kıbrıs’ta pek çok insanla konuşuyor, sonra da Türkiye’ye gelip Akyol’u buluyor. Akyol’a bir yüzbaşının Türk tutsaklarla ilgili bir kitap yazdığını, o kitapta kendisinden de bahsettiğini anlatıyor. Mete yüzbaşıyı anımsıyor ama adını çıkaramıyor, “Bana onu bul” diyor. Cem Kar yüzbaşıyı bulup Mete Akyol’a telefon ettiriyor. Mete Akyol o anı şöyle anlatıyor: “Takis’in sesini duyunca o kadar duygulandım ki kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Takis de ağlamaya başladı. Daha sonra sık sık telefonla konuşmaya başladık. O beni Kıbrıs’a davet etti, ben onu İstanbul’a... Sonunda o geldi.” İki dostla geçen akşam bir yemekte birlikte olduk. Duygu dolu bir geceydi. Takis’le Mete Akyol’a dedim ki: “Dünyada, savaşan iki insanı 37 yıl sonra bir araya gelip kucaklaşmış başka iki millet bulamazsınız. Sizin bu yaşadıklarınız Türk ve Yunan halklarının ne kadar birbirlerinin aynısı olduğunu ortaya koyuyor. Politikacılar aradan çekilirlerse Türk-Yunan halkı tıpkı sizin gibi kucaklaşır.” İkisi bir daha kalkıp kucaklaştılar. Dedim ya, duygu dolu bir geceydi. Onların buluşmasına tanık olduktan sonra şöyle düşünmeden edemedim: “Bu iki ülke neden hâlâ kucaklaşmıyor? Neden hâlâ bu güzel coğrafyanın keyfini, mutluluğunu birlikte sürdürmeyip, didişiyorlar?”