Paylaş
Ümit 40 küsur yıldır Fransa’da yaşıyor.
Orada bir Fransız kadınla evlendi, ondan bir kızı oldu.
Eşini kaybettiği ve kızı başka bir kentte çalıştığı için şimdi Güney Fransa’da küçük bir köyde yalnız yaşıyor.
Cennet gibi olduğunu söylediği köyünde tek başına bir yaşam sürdüğü için pek mutlu değil.
Sık sık Türkiye’ye gelip akrabaları ve dostlarıyla özlem gideriyor.
Sonra da yalnız cennetine dönüyor.
Türkiye’de ne kadar kalacağını sordum. Kırılgan bir sesle şöyle yanıt verdi:
“Bilmiyorum, buranın tadı tuzu yok. İnsanın sinirleri bozuluyor onun için çok kalacağımı sanmıyorum. Aklıma esince basıp gideceğim.”
Tek başına olmasına rağmen Fransa’daki cennetini yine de bu karmakarışık, insanların birbirini düşman gibi gördüğü Türkiye’ye tercih ediyor.
Bayram öncesi, birlikte yıllarca sevdiklerimizden ayrı kaldığımız hüzün dolu yatılılık yaşamını paylaştığım bir arkadaşımla böyle bir konuşma yapmak beni ülkem adına çok düşündürdü.
Hadi Ümit’in gidip sığınacağı bir cenneti var.
Peki, bu ülkede yaşayanlar ne yapacak?
Ne diyeyim, bizim cennetimizi cehenneme döndürenler utansın.
* * *
Bayramların da tadı kalmadı. Nostalji yapmak için yazmıyorum bunu.
İnsanların her fırsatta birbirinin boğazına sarıldığı bir Türkiye’de bayramların ne önemi kalır ki...
Türkiye’yi 12 Eylül’e götüren bölünmenin, ayrışmanın besbeterini yeniden yaşıyoruz.
İnsanlar Türk-Kürt-Arap-Laz-Abaza-Çerkez-Arnavut, laik-Müslüman, ulusalcı-liberal diye bölünüyor.
Özellikle televizyonlarda hemen her gece bölünmeyi, ayrışmayı derinleştirecek tartışmalar yapılıyor.
Medya yandaş-düşman diye sınıflandırılıyor.
İktidar, yıldızının barışmadığı kuruluşların çökertilmesi için vergi kontrolörleri görevlendirerek dünyayı dehşete düşüren vergi cezaları kestiriyor.
Yargının siyasallaştırılıp denetim altına alınması için ince bir plan uygulanıyor.
Çağdaş eğitimin içine dinsel eğitimin seçenek olarak monte edilmesi için uğraşılıyor.
Toplumun yaşam şekli İslamileştirilmek için demokrasi adına her türlü yasak uygulamaya sokuluyor.
İktidara muhalefet yapanların sesi yargı eliyle kısılmaya çalışılıyor.
* * *
Bütün bu anlatmaya çalıştıklarım cennet ülkemizin cehenneme döndürüldüğünün kanıtı değil mi?
Bir sürü insan içeri atılmaktan korkmuyor mu?
Bırakın dostları, arkadaşları, karı-kocalar bile telefonla konuşamaz hale getirilmedi mi?
Günlük yaşamımız bu sinir bozucu ortama sürüklenmedi mi?
Bir sürü suçsuz, saygın insan bir takım kiralık gizli tanıkların ifadelerine dayanarak demir parmaklıklar arkasına kapatılmadı mı?
Böyle bir ortamda nasıl mutlu bir bayram yaşayacağız?
Sevgiyle, mutlukla birbirimizi nasıl kucaklayacağız?
Bunları düşününce artık bayramların tadının tuzunun kalmadığını söylemek sizce abartı mı?
Paylaş