Arabesk müziğin yaratıcısı olan Orhan Gencebay o dönemin ünlü türkücüsü Ahmet Sezgin’in arkasında saz çalıyordu. Yakışıklı ve yetenekli bir gençti. Bir ayrıcalığı olduğunu Ahmet Sezgin’in ona özel önem vermesinden çıkarıyorduk. O sıralarda bilmiyordum ama bu genç adam değişik tarzda besteler de yapıyormuş. Derken 1968’de Orhan Gencebay adı yaygın bir şekilde ağızlarda dolaşmaya başladı. İki plağı çıkmıştı ve bizim Aksaray’ın bütün meyhanelerinde onlar çalınıyordu. Bir yıl sonra ise “Bir teselli ver” adlı bestesiyle tam bir patlama yaptı. Hele bu parçanın “Ben zaten her acının tiryakisi olmuşum” dizesini o kendine özgü yanık ve hüzünlü sesiyle okurken tüm varoş insanlarının damarlarından giriyor, onları mest ediyordu. Şarkılar, şarkıları kovaladı. Şarkıcılar, türkücüler, onu ve melankolik müziğini taklit etmeye başladılar. Ama hiçbiri onun çizgisini tutturamadı. Gencebay Türk müziğinde yeni bir tür ararken bilmeden köylerden kentlere göç etmiş, sıkıntı ve kahır içinde olan insanların tesellisi olmuş, onları yaptığı melankolik müzikle karamsarlığa iterek sarhoş etmişti. O ve onu taklit edenler bütün yoksul ve çaresiz insanları “Her acının tiryakisi” yapmışlardı. ¡ ¡ ¡ O günden bugüne köprülerin altından çok sular aktı ama toplum arabesk illetinden bir türlü kurtulamadı. Gencebay’ın her geçen gün daha da yozlaştırılan müziğini toplumun damarlarından temizlemek olanağı artık kalmamıştı. Arabesk yalnız ezilen, acı çeken insanları değil, elit kesimi de tutsak haline getirmişti. Kentin pahalı müzikli mekânlarının kızlı erkekli müdavimleri artık dans etmiyorlar, arabesk parçalarıyla göbek atarak eğlenmeyi seviyorlardı. Arabesk öyle bir hızla yayılıp toplumu sardı ki, Türk popu dediğimiz Türkçe sözlü Batı müziği bile arabeskin etkisi altına girdi. Plakları satmayan pop müzik sanatçıları arabesk kokan parçalarla dolduruyorlardı repertuvarlarını. Yaptıkları CD’ler de yine arabesk kokulu parçalardan oluşuyordu. Kırk yılın türkücülerinin çoğu da aynı yolu izlemek zorunda kaldılar. Bugün popçularla, otantik türküler okuyan sanatçıların pek azı buna karşı direniyorlar. Bir zamanlar arabesk kokan parçalara dahi izin vermeyen TRT bile bugün artık bu müziğe teslim olmuş duruma geldi. Arabesk, müzik dünyasını sildi süpürdü. ¡ ¡ ¡ İşte böyle bir ortamda yaşarken ve buna karşı sanatçılar susarken bir adam çıktı ve arabesk müziğe karşı amansız bir savaş açtı. Doğal olarak kıyametler koptu. Arabesk sayesinde büyük paralar kazanan şarkıcılar başta olmak üzere binlerce insan Fazıl Say’a saldırmaya başladılar. Ama Say direndi. Sözlerinin arkasında durduğunu açıkladı. Ona göre arabesk kimliksiz, kestirmeci bir müzikti ve toplumun beğeni zevkini köreltiyordu. Bir toplum böyle uydurma, emek vermeden yapılıveren bir müzikle bir yere varamazdı. Fazıl Say’ın söyledikleri yerden göğe kadar doğrudur. Dünyanın hiçbir ülkesinde arabesk gibi devşirme bir müzik yoktur. Türkiye’de çoktan bitmesi gereken bir müzik olmalıydı arabesk. Ama yok olacağına daha yayılıp toplumun bütün katmanları tarafından benimseniyor. Bu, Türk toplumunun kültür açısından ileri değil, geriye gittiğinin bir kanıtıdır.